Toplum olarak ekonomik sebeplerden o kadar huzursuz ve keyifsiziz ki, buna birde siyasilerin kendi koltuklarını koruma mücadelesi eklenince hayat gerçekten çekilmez oluyor.  

Bir vatandaş olarak huzurlu bir toplumda refahı yüksek bir seviyede yaşamak varken birde siyasilerin, itibar cellatlığı yapan gazete patronlarının şehir üzerindeki entrikalarıyla uğraşıyoruz ya gerçekten bu millete Allah sabır versin!  

Özellikle bir haftadır Ak Parti İl Başkanı Zeki Tosun ve Atatürk Devlet Hastanesi Başhekimi Hasan Tosun üzerinde kurgulanmış oyunları gördükçe insan “Bu kadar da olmaz!” diyor.  

Bel altı ve şantaj kokan yazılarıyla ünlü bir gazete sahibi, 8 senedir Zeki Tosun’un hastalığını bilmiyormuş gibi bugün hastalığı üzerinden gündem yaratmaya çalışıyor. “Zeki Ağabey” diyerek muhabirini, muhasebecisini Zeki Tosun’un yanına gönderdiği günleri çabuk unutmuşa benziyor.

Neyse o unuttukça, biz hatırlatmaya devam edeceğiz!

Mesela MESA inşaat!

Atatürk Devlet Hastanesi Başhekimi Hasan Tosun’u akçeli işlere karıştığını iddia ederek Başhekim Tosun’u yıpratmaya çalışan gazete, Sabri Tığ’ın 2014 yılında 3 tane farklı firma adı altında, kamu kurum ve kuruluşlarında ihaleye girdiği, farklı kişilerin üzerine gösterilen şirketlerin kapı numarasına kadar aynı adreste olması, ihaleye şaibelerin karıştırıldığı iddialarını acaba neden yazmıyor.

Madem eskileri konuşacağız, bunları da konuşalım değil mi?

Bir insanı hastalığı yüzünden eleştirmek, gazete manşetlerinde alay eder gibi fotoğrafını koyup eleştirmek hangi vicdana sığıyor?

Ak Parti eski Merkez İlçe Başkanı Mustafa Çağlayan’ın görevinden ayrılmasını Zeki Tosun’a bağlıyorlar ya alakası yok. Mustafa Çağlayan’ın görevden alınmasının arkasında yatan gerçek siyasette yapmış olduğu iş kazası ve Ak Parti Milletvekili Hamdi Uçar’a güvenmesidir.

O dönem Mustafa Çağlayan’ın avukatlığına soyunanlar bugün olayı tamamen çarpıtıyor.  

Alman BOAK firmasından seçimden önce alınan bağış, parti hesabı yerine şahsi hesaba yatırılmasını kim istedi?

Önce bunun sorgulanması gerekiyor!

Zonguldak algı yapılacak bir şehir değil, sahipsiz hiç değil!

ÖMER SELİM ALAN VE HAMDİ UÇAR!

Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan belediye başkanlığı görevine geldiği günden beri Ak Parti içirişinde ki çatlak her geçen gün büyürken, bugün Zonguldak’ta Ak Parti’nin gemisi su almaya başladığı görülüyor.

Bu çatlağı büyütenlerin başında teşkilatla devamlı hesaplaşmaya çalışan Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan ve Zeki Tosun’u kendine en büyük rakip olarak gören ve kendi koltuğunun sallantıda olduğunu bilen Ak Parti Zonguldak Milletvekili Hamdi Uçar geliyor.

Her koltuğa Ömer Selim Alan kendi başına oturmak isterken, Ak Parti Milletvekili Hamdi Uçar’da Kozlu Özsüt’ten bir düğme ile Zonguldak’ı yönetmek istiyor.

Basınca düğmeye istediği adamların istedikleri yerlere atanmasını bekliyorlar.

İstedikleri olmayınca da değişik değişik entrikalar.

Yakında birbirilerinin koltuğuna göz dikerlerse şaşırmayacağız!

Yakışıyor mu beyler?

Bakın başka bir konu ise basını yönlendirmek istemeleridir.

Ömer Selim Alan’a yakın isimlerin, gazete gazete nasıl gezdiğini, orada hangi haberlerin yapılması doğrultusunda kimlerle nasıl anlaşma yapılmak istendiğini biz çok iyi biliyoruz.

Gerekirse süreç, zaman ve tarih bakımından hepsini tek tek yazacağımızdan da kimsenin şüphesi olmasın.

Milletin karısını, kızını, baldızını yazan gazeteci bugün, sanki o yazıları o yazmamış gibi yağ gibi suyun yüzüne çıkıp Özsüt’te nasıl karşınızda oturabiliyor!

Önce bunun sorgulanması gerekiyor.

Biz sorguluyoruz, sorgulamaya da devam edeceğiz.

AZİM!

Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti. Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karsısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.

Çocuk bir gün hocasına "hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek" dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla hocasına sordu, "hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum kesin kaybederim". Hocası ise "sen sadece hareketi yap" cevabını verdi. Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.

Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu "hocam nasıl olur, anlamıyorum, sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum".

Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, "senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir.
Ve bir tek savunması vardır o da, rakibin sol kolunu tutmak".