Elmas Televizyonu Genel Müdürü Akın Kavi'nin, Elmas Gazetesi ve Elmas Televizyonu için yazıdığı köşe yazısı

Hz. Mevlana’nın dediği gibi;
“Bin sene de okusam,
Ne biliyorsun diye sorarlarsa,
Haddimi bilirim derim”
Son zamanlarda üzerimize kurulmaya çalışılan oyunu göremeyecek kadar kör değiliz elbette.
Bir zamanlar,
“Patron bunlar FETÖ’cü, bunları şehirden temizlemeliyiz”
Diyenler olmuştu.
Şimdi, FETÖ’cü dedikleriyle kol kola.
Bu şehir öyle 3 ayda, 3 yılda anlaşılacak bir şehir değil.
Burada 3 günde bile birçok denge değişmekte.
Birbirlerine tekme tokat dalanlar,
Çıkarları uğruna 3 günde dost olur bu şehirde.
Baldızını, ailesini, özel hayatını yazanları unutmak, bu şehirde 3 saat sürmez.
Namussuzların sesinin bu kadar gür çıkmasının sebebi de tam olarak budur.
Hafızası yoktur bu şehrin.
Dostum, abi dediklerimiz bile 3 dakikada unutur.
Neler unutuldu bu şehirde…
Çok değil daha 3 ay önce birbirinin kuyusunu kazanlar, şimdi can ciğer kuzu sarması oldu.
Ve hepsi birleşti beni hedef tahtasına koymaya kalktı.
Peki ne için;
Bir zamanlar bir vekil çıktı,
Üzerinde tersane bulunan arsayı, kendi yakını olan iş insanına peşkeş çekmeye çalıştı.
Biz bunu yazdık.
 “Hakkımız yenilerek kendi sermayemizle yaptığımız tahsisli arazimiz, başkalarına ihale yoluyla peşkeş çekiliyor”
Diyen sanayicinin sesine ses olduk.
Bize düşman oldular.
Pandemi dönemiydi.
Halka ekmek dağıtan Kızılay, fırınlar dururken gitti marketten yüksek fiyatla binlerce ekmek aldı.
Dönemin Kızılay Başkanı, kurumun binasını babasının malı gibi çocuklarına kullandırttı.
Ve neticede görevden alındı.
Biz bunu yazdık bize düşman oldular.
Cüruf ile toprağımızı, suyumuzu kirlettiler.
‘Oğlum bunlar herkesi doyurmuş’
Diyen teyzeye ses olduk.
O sırada herkes kimyager kesildi başımıza.
Basınımızın güzide temsilcileri cürufu övmek için sıraya girdi.
Biz ısrarla bu atık zararlı dedikçe,
“Ekmeğin arasına koyup yesen bir şey olmaz” diyenler çıktı.
Çevreciyim diye gezen başkanın kulakları sağır, gözleri kör oldu.
Sonra TUBİTAK bir rapor yayımladı.
Cüruf zararlı dedi.
Geçmişte danışman olanlar, şimdi çevreci kesildi.
Biz ‘cüruf ayrıştırıyor’ dediğimiz yere,
‘Asansör ağırlığı üretiyoruz’ dediler.
Ama şimdi devlet orayı mühürledi.
Neden peki?
Çünkü cüruf ayrıştırıyorlardı.
Biz bunları yazarken, cüruf çetesini korumak için sıraya girenler oldu.
Biz de şantajcı olduk iyi mi.
Sonra gel zaman git zaman,
Bir yaşlı karı koca çıktı, ilçe başkanı hakkında açıklama yaptı.
‘Bizim malımıza çöktü’ dedi.
Sonra ilçe başkanı çıktı, yaşlı çifte cevap vermek yerine,
‘Bize şantaj yapıldı’ dedi.
Sonra firmanın birinde 10 ton bozuk et yakalandı.
Zonguldak tarihinin en büyük gıda skandalı.
Haberini kentte bir biz yaptık.
Bir Allah’ın kulu çıkıp yalanlayamadı.
Firmanın sahibi 3 gün kapımızı aşındırdı.
Bize para verip olayı kapatmaya çalışan firma yetkilisi başarılı olamayınca ‘bize şantaj yaptı’ diyerek kendini savundu.
Ses kayıtlarının başını kıçını kesti.
Yüzyılın gıda skandalını görmezden gelen basınımızın güzide temsilcileri,
Şantaj yalanına balıklama atladı.
Olay yargıya taşındı.
Savcı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verdi.
Şantaj balonu ellerinde patladı.
İl başkanının akrabası üzerine engelli aracına binmesini haber yaptık.
Zira bu şehirde il başkanlarının engelli aracına binmesi geçmişte de haber oldu.
Biz yapınca herkes delirdi.
Bir andan nasıl zenginleştiklerini sorduk.
Kimi çocuğunun okul parası, kimi çocuğunun bilet parası uğruna bizi hedef aldı.
İl başkanı bile çıktı,
‘Bana şantaj yapılıyor’ dedi.
Bir ara hızlarını alamadılar.
Deprem için toplanan paraların dernek hesabına yatmasını haber yaptık,
Depremzedeler yerde, kendileri masada yemek yediler, şehrimizi ülkeye rezil ettiler.
Sonra çıkıp onlar da ‘Şantaj’ yalanına sarıldı.
Aklı veren hep aynı yapıydı.
Bizim gerçeklerimizden korkanlar, kendi ürettikleri yalanlar ile kendini savundu.
Birçoğu yargıdan döndü zaten.
Bizim sesimizi bastırmak için yarattıkları gürültüden öteye geçmedi yalanları.
Şimdi amaçları bizi susturmak.
Bizi yalnızlaştırmak.
Bizim düştüğümüzü sandıkları kuyular dipsiz değil aslında,
Tutmaya çalıştığımız ipler çok kısa.
Biz haddimizi bilerek yanlışa yanlış demeye devam edeceğiz.
Bizim doğru dediklerimizden korkanlar, yolumuza engel koymaya devam edecek biliyoruz.
Ama biliyoruz sadece bir tane doğru var…