Kılıçdaroğlu’nun Adaylığı
Türk insanının düşüncesini ne zaman ve hangi şartlar altında değiştirebileceğini kimse tahmin edemez.
Dün beyaz dediğimize ertesi gün siyah demeyi marifet saydığımız çoktur.
*
Ülkenin ekonomik ve sosyal gidişatını iyi görmeyip uzun süredir mevcut iktidarın değişmesi için görüş beyan eden, bu görüşlerini de sosyal medya hesaplarından ifade etmeye gayret gösterenlerin belirtmekten kaçınmadıkları en etkili cümle; “Erdoğan gitsin de yerine kim gelirse gelsin.” sözüydü.
Bugün ise aynı insanlara aday beğendiremiyorsunuz.
“Kılıçdaroğlu’dan aday mı olur?”
“Erdoğan’a şimdiden hayırlı olsun!”
“Altılı Masa kendi ayağına sıkıyor.”
*
Herkesin kalbinde Cumhurbaşkanı olarak görmek istediği isim vardır elbet.
Olmalıdır da…
Demokrasiye inanç bunu gerektirir.
Düşünceler farklılaşabilmeli.
Ben de, mümkün olabilse, Mansur Yavaş’ı o adaylık sıfatı ile görmek isterdim.
Ancak “Adalet Yürüyüşü”nden itibaren lider vasfı taşımaya başlayan ve kendisiyle birlikte altı siyasi parti genel başkanını bir masa etrafında buluşturabilmeyi başaran CHP Genel Başkanı’na Cumhurbaşkanlığı adaylığını yakıştırmamak bir parça insafsızlık olur.

Muhalefet
Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında muhalefet görevini yapan milletvekillerinin genel kurul konuşmalarını mümkün mertebede izleyip dinlemeye çalışan bireylerdenim.
Neticede oy vererek görevlendirdiğimiz ve sesimiz olmalarını istediğimiz insanların meclis çatısı altında neler yaptıklarını denetlemek de bir vatandaşlık görevi.
Bir gün bunu yazacağımı hiç düşünmezdim; ancak, CHP’li isimlerin, kendileri dışındaki muhalif milletvekillerinin gölgesinde kaldığını görüyoruz.
Birkaç isim dışında CHP’li milletvekilleri laf ola beri gele tarzı konuşmalarla meclis gündemini meşgul etseler de diğer partilerin neredeyse tüm milletvekilleri, yaptıkları her konuşmaya, derslerine iyi çalışmış bir öğrenci misali imza atıyorlar.
Çoğunun konuşması da, televizyon kanallarında hiç yer verilmese bile, sosyal medya mecrasında en çok izlenen kayıtlar olarak dikkat çekiyor.

Fenerbahçe ve Beşiktaş
Türk sporunun iki büyük kulübünün taraftarlarının tribün gösterisi belli bir kesimi rahatsız etmiş olabilir.
Muhatapları, bu rahatsızlığı kendilerine yakışan üslupla dile getirdiler.
Sosyal medya fenomenleri(!) ise zorlarına gideni ifade ederken büyüklerinin kullandığı değişik dilin bir seviye üstüne çıktılar.
O taraftarları “Sorosçu” ve “vatan haini” olmakla itham edenleri bile gördük.
*
Anayasa’nın 26. maddesi açık.
Kısaca “düşünce özgürlüğüne” işaret eder.
Bizi rahatsız etse de o özgürlüğe karşı herkesin aynı ölçüde saygı göstermesi, bu maddenin hepimiz için geçerli olması münasebetiyle elzemdir.
Diğer yandan, Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarına bu yakıştırmaları yapmak ayıbın daniskasıdır. 
Paralel yapı ile 2016 öncesi başlatılan mücadelenin bayraktarlığını yapan Fenerbahçelileri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin değer ve bütünlüğünü her fırsatta ortaya koyan duruşu ile bildiğimiz Beşiktaşlıları bu etiketle karalamak ayıp, küstahça ve her şeyden öte günahtır.
15 Temmuz gecesi Erdoğan’ın “Sokağa çıkın!” çağrısına ilk yanıt verenlerin bu İstanbullular olduğunu tarih unutmazken AK Partili geçinen bazı fenomenlerin unutmuş olması ise şaşırtıcıdır.

Sinan Ateş
Karadeniz Ereğli Belediye Meclisi’nin 2023 yılı Nisan ayı Olağan Toplantısı’nda İYİ Parti tarafından bir gündem maddesi önerisi sunulacak.
Yakın bir zaman önce başkent Ankara’nın göbeğinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayattan koparılan akademisyen Sinan Ateş’in isminin kentin bir sokağına verilmesi önerilecek.
Karadeniz Ereğli’ye yakışır.
Sosyal, Atatürkçü ve hukuk devletinden yana Karadeniz Ereğli’ye de yakışacağı kanaatindeyim.
Bütün meclis üyelerinin bu öneriye kabul oyu vereceklerini umut ediyorum.

AK Parti Teşkilatı
14 Mayıs Genel Seçimleri’ne sayılı günler kaldı.
Her siyasî partinin genel merkezi, seçimle ilgili çalışmalarına başladı bile. Buna rağmen aynı partilerin il genelindeki teşkilat ve örgütleri gözle görülür bir start veremedi. İlginç bir sessizlik, bir vurdumduymazlık dikkat çekiyor. Bırakın röportaj vermeyi, neredeyse gazetecilerle göz göze gelmekten çekinen yerel yöneticilere denk geliyoruz.
Zonguldak halkı her şeyi parti genel başkanlarından duymak zorunda değil. Bir parça da kendi memleketlerindeki insanları dinlemek, onların görüşlerine ortak olmak istiyor.
Muhalefet partilerinin örgüt ve teşkilatları ile genel merkezlerinden “mümkün olduğunca konuşmayın” telkini alan iktidar ortağının teşkilatının suskunluklarını bir nebze anlayabilirim; ama böyle bir dönemde AK Parti teşkilatlarının ve teşkilat başkanlarının sessiz ve kamudan uzak yapılarını anlayamam. 
Bilakis daha fazla konuşmalılar.
Daha çok ön planda olmalılar.
Bir il veya ilçe başkanının telefonuna ulaşamamak gibi durumun hiçbir parti örgüt ve teşkilatına yakışmadığını söylemek abes olmaz.