Kardeşlik, bir olmak demektir. Birlik ve beraberlik…

Sözlük anlamına bakıldığında; aynı anne babadan doğmuş veya anne babalarından biri aynı olan çocukların birbirine göre adıdır kardeşlik. Fakat sadece bu mudur? Biyolojik bağ mıdır kardeşliğin oluşmasına vesile olan? Bilakis, aralarında hiçbir kan bağı olmadığı halde, birbirini hususi bir muhabbetle seven, aynı davaya baş koymuş, aynı yolun yolcusu olanlar da kardeştir. Onlara, can kardeşi denir... Kederinde, sevincinde, sırtını sıvazladığında, aldığın mühim kararlarda, canın yandığında, yüreğin daraldığında… Gözlerine bakıp tebessüm edendir, yanında olup seni önemseyendir kardeşin. Aynandır. Umursayandır. Umursadığı için, sana zarar verecek olan hataların karşısında sessiz kalamayan, ikaz edendir can kardeşin…

"Mü'minler ancak kardeştir. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz. {Hucurat-10}" ,
"İhtiyaç içinde kıvransalar dahi, mü'min kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler.{Haşr-9}" buyurmuş Rabbimiz Yüce Kitabı Kur'an-ı Kerim'in muhtelif ayetlerinde.
Peki, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ne buyurmuş kardeşlikle alakalı?
"Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, haksızlık yapmaz, onu düşmana teslim etmez. Müslüman kardeşinin ihtiyacını gideren kimsenin Allah da ihtiyacını giderir."

Ayet ve hadislerde bizlere, yine bizim iyiliğimiz için emredilenler bu şekilde. Oysa günümüzde durum böyle mi? İki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz bize kardeşimizin ihtiyacını gidermeyi, ona hiçbir şekilde haksızlık etmemeyi tavsiye ve emir buyururken, bizler bırakın ihtiyacını gidermeyi, karşımızdaki kardeşimizi adam yerine koyup dinlemekten bile aciziz. Memur amirini, evlat anne babasını, talebe hocasını, çırak ustasını daha konuşurken, nasihat ederken bile dinlemekten aciz. Çünkü herkes kendince her şeyi biliyor. Çünkü, artık en ufak bir meselede canımız yandığında, karşımızdakini suçlamaya "Senin yüzünden! Sen! Sen! Sen!" demeye, hiç utanmadan kardeşimizin gıybetini yapmaya, kaş göz işaretleri yaparak kardeşimizin kusuru ile dalga geçmeye, kuyusunu kazmaya, hülasa aramızdaki kardeşlik hukukunu zedelemeye alışmışız. Ne yazık ki farkında olmadan…

Oysa bıraksaydık ‘sen' dilini de, ‘ben' dili ile konuşmaya çalışsaydık ne olurdu acaba? Hani, güzel ahlakta zirve, Rasulullah (s.a.v.) Efendimiz'in yaptığı gibi;
"Bana ne oluyor da bazınızı şöyle şöyle yaparken görüyorum?" diyebilseydik!
Rahmetli kayınpederim Hacı Hafız Karagöz, geçmişinde dair bir meseleden bahsedeceği esnada, ‘Bir eşeklik ettim!' der, başlardı anlatmaya. Yani demem o ki, haddini bilirdi.

Birbirimizi dinleyebilsek, halden anlayabilsek, biraz daha müsamahakâr ve anlayışlı olabilsek…'Biz' olma, ‘kardeş' olma şuuruna varabilsek… Hakk'a giden en güzel yolu buluruz. Güçleniriz. Kıskanmanın yerini gıpta etmek, kin tutmanın yerini sevgi, dedikodunun yerini hüsnü zan alır.

Bozmak çok kolaydır, kırmak çok kolay. Gerek söz ile gerek göz ile, bakış ile… Düzeltmek, tamir etmek zordur. ‘Aranızı düzeltin!' buyuruyor Rabbimiz. İşte bu emek ister, yutkunmak, hazmetmek ister. Zordur. Fakat olması gerekendir. Zira kardeşiz hepimiz. Ve hepimizin, hakları var birbiri üstünde. Çerçeve büyük, dağ gök kubbeye kadar uzanmış, bizler dağın eteklerinden, çerçevenin kenarından, zirveye hasretle bakanlarız. O vakit durmak yok, zirveye, en büyük görüntüye ulaşmak için gayret gerek emek gerek. Zordur, lakin güçlenmek için, ‘biz' olmak için, bu hali yaşamamız gerek. Anlatabiliyor muyum?

Birbirini temizleyen kardeş topluluğu, düşmana karşı, küffara karşı, gıybete karşı, hasede karşı temiz bir kardeşlik. Ne güzel olurdu, değil mi?