2014 yılına kadar bütün mafyatik Yapıları çökertmiş bir Türkiye’nin varlığından söz eden ve bununla halk nezdinde büyük bir itibar kazanan Ak Parti iktidarından söz ediyor idik.

Amerikan merkezli fetö yapılanması ile yapılan mücadele sırasında rol kapmaya çalışan birçok unsurla birlikte eski mafya bozuntuları da sözde bu mücadeleye destek veriyoruz Şeklinde söylemlerle yeniden sosyal hayatımızda yerlerini aldılar.  2014 yılından itibaren bu konuda öne çıkan isimlerden birisi de Sedat Peker ve çevresi olmuştur.

Hakkında açılmış bir çok dava olmasına rağmen Sedat Peker bir şekilde içerden çıkarılarak  siyasi bir figür olarak toplumun karşısına çıkarılmıştır. Düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışıyla bu yapılanmaların önü açılmış ve siyasi bir hareketmişçesine itibar gösterilmiştir. Devlet aklı cemaatlerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla belirli alanlarda işbirliği yapar onların bilgi birikiminden faydalanır ve gerçekleştireceği projelerde bu yapılar üzerinden geniş halk kesimleri ile ulaşmayı hedefler. Fakat devlet  hiçbir zaman illegal yapılarla  işbirliği içerisinde hareket etmez. Sedat Peker’in ifşaatlarını incelediğimizde devleti ve partiyi temsil eden bazı kişilerle o günün şartlarında legal ya da illegal bazı işlerin yapıldığını görmekteyiz. Yayınlanan videolarda kişilerin yapmış olduğu yasal olmayan bazı eylemlerin sanki devlet adına yapıldığı izlenimi verilmeye çalışılmaktadır. İfşaatta bulunan şahıs ve arkasındaki güç özellikle “Mit Tırları” olayında olduğu gibi Türk devletinin uluslararası arenada zor duruma düşürecek, belki yaptırımlarla karşılaşmasına neden olacak bir algı operasyonu içerisinde bulunmaktadırlar.

Ülkeyi yöneten iktidarın ortak akıl yerine lidere bağlı ve bütün problemleri mevcut liderin çözmesini bekleyen bir anlayış ile hareket etmesinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanını bir anda bir mafya ile karşı karşıya bırakmıştır. Halbuki İstanbul Büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinde İmamoğlu ile Recep Tayyip Erdoğan’ı karşı karşıya getiren ve eşitleyen bir anlayışın Partiye ne tür zararlar verdiğini hepimiz görmüş idik. Aynı hata burada da yapıldı ve  o yayınlanan videolardaki hedef isim Süleyman Soylu‘nun kötü bir süreç yönetimi nedeniyle de Soylu’yu sahiplenme ve videolardaki iddialara cevap verme misyonu Sayın Erdoğan’ın üzerine bırakılmış oldu. Halbuki, bu tür toplumda speküle edilen konular ortaya çıktığında bu konuları toparlayan ve gerektiğinde yanlış  yapılara müdahale ederek rayına oturtan kişi Sayın Erdoğan olmalıydı.

Peker’in ve kendisini destekleyen unsurların hedefi Türkiye cumhuriyeti devletine zarar vermektir. eğer şahısları devletin önüne geçirerek ( hata yapan kişilerin bedelini ödememesi, yanlış uygulamalardan vaz geçilmemesi, yanlışın üstünün örtülmesi vb. ) krizleri yönetmeye çalışır isek bundan ülkemiz onarılmaz bir yara alır.

Geçmişte Sedat Peker ve benzeri illegal yapılar ile kanuna ve hukuka aykırı iş tutan kim var ise sistemin dışına çıkarılmalıdır.

Eğer Ak PARTİ bir dava partisi ise, son ifşaatları bir fırsata çevirip yapıya ve Davaya zarar veren “Özışık”, “ Kadem” “ Pelikan” türünde Partiye ve İktidara çöreklenmiş asalaklardan bir an önce kurtulması gerekmektedir. Kurtuluş reçetesi bizim Reise bütün işleri ve sorumluluğu bırakmak olmayıp, yetkili herkesin bu konuda söz ve eylemi ile sürece dahil olması gerekmektedir.

Konuya ilişkin olarak  Rasul ( Sallallahü Aleyhi Vesellem ) çağlar öncesinden bizleri uyarmıştır;

“Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz.” (Müslim, İman 78; Tirmizi, Fiten 11)