Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremin yaraları sarılmaya çalışılırken, asrın felaketinde yıkılan binalarla ilgili sorumlu tutulan 131 kişi tutuklanarak ceza evine gönderildi.

Tabi bu yıkılan binalarda günahı olanlar cezasını sonuna kadar çekmeli fakat gerçekten tek sorumlu bu binaları yapanlar mı?

Çünkü tutuklananların nerdeyse hepsi bu binaları yapan müteahhitler.

Bu binalar yapılırken denetlemeyenlerin, yapılan deprem tatbikatlarından sonra önlem almayanların hiç mi suçu yok?

Tabi ki de var!

Elbette var!

Sonuna kadar var.

Bir o kadar ev alırken kontrol etmeyen bizlerin bile suçu var.

Yıllarca para biriktirip 2 +1 ev alayım diyorsunuz, o ev çoluğunuzun çocuğunuzun mezarı oluyor.

Ama küçücük bir eşya alırken bile sorup soruşturuyoruz da, bir ev alırken neden; “Bu binayı kim yapmış? Depreme ne kadar dayanıklı? Depremle ilgili bir çalışma yapıldı mı?” diye sormuyoruz.

İllaki bu felaketlerin yaşanması mı gerekiyor?

Artık aklımızı başımıza almamız gerekiyor.

6 Şubat 2023 tarihinden itibaren artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacağı konusunda birbirimize söz vermemiz gerekiyor.

Yaşanılan felaket karşısında toplum olarak nasıl tek yürek olduysak artık bilinçlenme konusunda da tek fikir olmamız gerekiyor.

“Fay hattının üzerine ev yapılmaz, bu fay hattı üzerine sanayi bölgesi kurulmaz” deniyorsa yapılmayacak, kurulmayacak.

Bakın Marmara bölgesinde büyük bir deprem bekleniyor.

Bu bölgede ki sanayi ülke ekonomisinin yüzde 80 gibi bir oranını kapsıyor.

Bu bölgede kurulan sanayi bölgesi bir an önce İç Anadolu Bölgesi’nde fay hattı geçmeyen yerlere taşınması gerekmiyor mu?

İmar affı gibi artık saçma sapan durumlara izin verilmemesi gerekmiyor mu?

Artık bilime kulak vermemiz gerektiğini ne zaman anlayacağız.

Bilime kulak vermeyip, acil durum ekiplerini güçlendirmezsek bunun yerine de devletin en büyük bütçesini diyanet işlerine aktarırsak giden canların arkasından muhteşem bir sela ve şahane bir sesle Fatiha okutabiliriz.

Ama onları koruyamaz ve kurtaramayız.

Kumdan evler mezar olmasın, aileler yuvasız kalmasın!

ÇATLAK KOVA HİKAYESİ!

Sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilir imiş. Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde patronunun evine sadece 1,5 kova su götürebilir imiş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş.

İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş.

– Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.

Sucu sormuş;

– Neden utanç duyuyorsun?

Kova cevap vermiş;

– Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.

Sucu şöyle demiş.

– Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri fark etmeni istiyorum.

Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş.

Sucu kovaya sormuş.

– Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını fark ettin mi? Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronumun sofrasını süsleye bildim. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.

KISSADAN HİSSE!

Hayat akarken, eksiklikleriniz den utanmak yerine, onları nasıl bir avantaja dönüştüre bileceğinizi bulabilirsiniz.