TÜRKİYE’de 1946 yılından sonra Devlet yönetiminde halkın da söz sahibi olduğu bir döneme girilmiştir. 1950 yılından itibaren Halkın beklentilerine ve inanç değerlerine göre şekillenen bir devlet yapılanması oluşmaya başlamıştır. Lakin 60 ihtilali, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat süreçleri sonucunda, Devletin Adaletten uzak ve Halkın değerleri ile savaşan bir şekle bürünmesi ve ülkenin içe kapanması sonucunu doğuruştur.

Milli Görüş geleneğinin 1994 yılından sonra 1996 ve 2003 yıllarındaki iktidarı ile halkın beklentilerinin arttığı ve iktidarın da bu beklentileri karşılayacak icraatları ortaya koyduğu bir süreç yaşanmıştır. Özellikle AK Parti iktidarının 2010 yılına kadar yapmış olduğu icraatlarla Hz. Ömer Adaletinin uygulanmaya çalışıldığını belirtmeliyim.

2010 yılından sonra Devlet kademelerine sızan fetö yapılanmasının bürokratik yapıya egemen olması, Adalet terazisinin ciddi anlamda sapması sonucunu doğurmuştur. Geçmişte Selçuklu Devletinin içerisinde büyük bir fitne oluşturan Hasan Sabbah’ın metodlarını kullanan ve sadece kendi emellerine hizmet ederek bürokrasi içerisinde hakimiyet kuran Fetullah Gülen tarafından oluşturulan Paralel Devlet Yapılanması, yurt dışından belirli istihbarat örgütlerinin güdümüne girerek, ülke içerisinde yaşayan insanları kategorize edip, bir kısmı ile oluşturduğu ittifak ve takiye metodu ile birlikte ülkeyi ele geçirmeye yönelmiştir. İşin buralara gelmesine sebep olan şey, mevcut iktidar partisinin zaafiyetlerinin yanında, 80 yıldır ülkeye hakim olan Laik- Kemalist yapı ile sözde mücadele adına yüzde doksanını fetöcülerin oluşturduğu bir kadrolaşma hareketine gidilmesidir. . Bu kapsamda Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun seçimi ve hemen akabinde yapılan Ergenekon yapılanmasına yönelik operasyon Türkiye’de adalet mekanizmasında önemli bir kırılmaya yol açmıştır. 2012 yılında, MİT operasyonu ve 17-25 Aralık 2013 bürokratik darbe girişimi ülkemizde hukuk ve adalet ekseninde geri dönülemeyecek bir eksen kaymasına yol açmıştır. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan bu şer yapı ile bütün köprüleri atmıştır. Bu tarihten sonra, fetö yapılanması ile yapılan mücadele, Hukukilikten ziyade siyasi ve idari bir mücadele olmuştur. Buna karşılık paralel devlet yapılanması yıllarca yürütmüş olduğu takiye anlayışından vazgeçerek, öncelikli olarak AK Parti iktidarına ve daha da önemlisi devlete karşı aleni bir mücadele benimsemiştir. Eylem olarak bu dönemde , MİT tırları operasyonu ile Türkiye’nin IŞID terör örgütünü desteklediği yönünde bir algı oluşturmaya çalışmıştır.

Son olarak 15 Temmuz 2016 tarihinde ordu içerisinde yer alan fetö’cü subaylarca darbe girişiminde bulunulmuş ve 251 vatandaşımız şehit edilmiş, halkımızın darbeye karşı göstermiş olduğu sivil direnişle darbeciler amacına ulaşamamıştır. Darbe sonrası, gerek darbecilere gerekse fetöcü olduğundan şüphelenen ağırlıklı kesimi memurlardan oluşan insanlara karşı yoğun bir tutuklama süreci yaşanmıştır. Gelinen noktada AK Parti iktidarının 2003-2010 yılları arasında adalet konusundaki başarılı ve örnek uygulamasını hiçbir gerekçeyi mazeret göstermeksizin tekrar hayata geçirmesi ve Muaviye değil Hz. Ömer adaletini tesis etmesi gerekmektedir. Adalet Mülkün Temelidir.