Erol, “6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli ve arkasından Hatay merkezli meydana gelen depremler sadece o bölgeyi değil, ülkemizin tamamını derinden sarsmıştır.Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, geride kalanlara sabır ve başsağlığı, yaralılarımıza da acil şifalar niyaz ediyorum.

“BİR DEPREM ÜLKESİ OLDUĞUMUZU BİLMEYEN VAR MI?”
Türkiye’mizin bir deprem ülkesi olduğunu bilmeyen var mı? Sormak bile abes! 7’den 77’ye herkes bu gerçeği biliyor; dahası bugüne dek onlarca kez de acı bir şekilde bu gerçek tecrübe edilmişti. Peki bu gerçeğin bilinmesine rağmen, yetkililer tarafından gerekli hazırlıklar yapılmış ve yeterli tedbirler alınmış mı? Maalesef hayır! Yaşanan bir depremi, büyük bir afete çeviren ve yıkımın boyutlarını artıran şey işte bu vurdumduymazlıktır! Deprem öncesi ciddiyetsizlik, deprem anındaki acziyet ve sonrasında koordinasyon konusundaki beceriksizlik maddi ve manevi kayıplarımızı kat be kat arttırmıştır. Bu bölgede, tarihi tam olarak bilinmese de, tahmini olarak beklenen bir deprem konusunda onlarca uzman, yüzlerce kez uyarmıştı. Yapılması gereken hazırlıklar hususunda belki binlerce rapor hazırlanmış; Allah aşkına hangisi dikkate alındı? Depreme hazırlık konusunda neler yapıldı, daha doğrusu neler yapılmadı?


“NASIL BU DENLİ BECERİKSİZ BİR SÜREÇ YÖNETİLDİ?”
Muhterem arkadaşlar, diyelim deprem öncesi yıllarca hazırlık yapılmadı tamam; peki afet sırasında ve sonrasında nasıl bu denli beceriksiz bir süreç yönetildi? Her şeyin panzehiri ve çözümü olarak sunulan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi değil miydi? Bu sistemin en büyük avantajı “hızlı karar almak” olarak takdim edilmişti, öyleyse neden müdahalede bu kadar geç kalındı?  Kolluk kuvvetleri, madenciler ve iş makineleri neden bölgeye bu kadar geç sevk edildi? Çok net bir şekilde soruyoruz: Ülkemizin en disiplinli gücü olan ordumuz, hazırlıklı olmasına rağmen 100 bin Mehmetçiğimiz ilk andan itibaren niye sahaya indirilmedi? Daha ilk saatlerde 4. Seviye alarm durumu ilan edilmişken, yani durumun vahameti anlaşılmışken; peki neden insanlar günlerce enkaz altında ve yakınları da enkaz başında iş makinesi bekledi? İlk 48 saat çok ama çok önemlidir. Özellikle bu kritik süreçte, enkaz çalışmaları için gerekli ekip ve ekipmanların yönlendirilmesi, temel ihtiyaçların giderilmesi ve yardım faaliyetlerinin doğru koordine edilmesi hususunda nasıl bu denli beceriksiz bir yönetim anlayışı sergilendi? Eşi, çocuğu, annesi, babası, kardeşi ya da herhangi bir yakını göçük altında kalan bir kimsenin yardımına o ilk çaresizlik anında devlet yetişemediyse o insanların “nerde bu devlet” sitemini etmesine farklı anlamlar yüklenmemelidir. Çünkü ilk anda hayatta olduğunu bildiği ve o an müdahale edememenin çaresizliği içinde bir yakınını kaybeden kişi için devletin bir saat sonra, bir gün ya da birkaç gün sonra gelmesi bir şeyi değiştirmeyecektir. Bu yüzden devleti yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların empati kurabilme kabiliyetlerini zinde tutmaları gerekiyor. Mağduriyet ile suiistimalin, acıya ortak olmakla ile istismarın birbirinden ayrılabilmesi ancak bu empati kabiliyetiyle mümkündür.

TTK MADEN İŞÇİLERİMİZİN EŞSİZ KURTARMA OPERASYONLARI”
Türkiye Taşkömürü Kurumumuzun  3 bin 800 maden işçisi arama-kurtarma çalışmalarına katılmak için sevk edildi. Kimsenin girilmez dediği enkazın altından yüzlerce can kurtardılar. Madencinin ve madencilik kültürünün ülkemiz açısından arama ve kurtarma konusunda da vazgeçilmez olduğunu müşahede etmiş olduk. İşbu nedenle TTK’nın norm kadro ihtiyacı derhal karşılanmalı ve emekli olan personelin yerine yenilerinin işe alım süreci periyodik olarak yapılmalıdır . 10 ilimizde büyük can ve mal kaybına neden olan deprem felaketinin ardından gittikleri afet bölgesinde kahramanlıkları ile adeta tarih yazan Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) maden işçilerimizi bir kez daha tebrik ediyorum . Allah hepsinden razı olsun .
“ŞUBAT AYI HÜZÜN AYI”
Biz milli görüşçüler için Şubat ayı hüzünlüdür. Davamızın kurucu lideri Erbakan 27 Şubat 2011 tarihinde aramızdan ayrıldı . Allah rahmet eylesin. Yılmayan, yıkılmayan, vazgeçmeyen, yenilmeyen bir yapısı vardı. İnandığı değerlerde sonuna kadar kararlılık gösterdi. En zor zamanlarda bile tavizsizdi. İnanç mücadelesinin nasıl verilmesi gerektiğini öğretti. Sadece konuşan, düşünen bir lider profili çizmedi. Doğru çalışmanın nasıl yürütüleceğini de gösterdi.
ERBAKAN Hoca’nın samimi ve vazgeçmeyen tutumu, yüz binlerce insanın “dava adamı” olmasına yol açtı. Hak davanın bir mevsimlik bir mücadele olmadığını; heyecan ve azmin bir ömür sürdürülmesini öğretti. Biz Millî Görüşçülere kâinat çapında büyük dava bıraktı. Bir ömür hak davada kalabilme inanç ve iradesini ondan öğrendik. 
Bu dava o kadar hak ve güçlü ki, mevsimlik Millî Görüşçüler, yollarını değiştirdikten sonra bile kendilerini “eski Millî Görüşçü” olarak ifade etmek ihtiyacını hissediyorlar. Bunlar, dünyevî çıkarlarına göre şekil alanlar ! Kararlı Millî Görüşçüleri hazmedemedikleri için onlara lâf yetiştirmekten geri durmuyorlar. Geçmişte beraber oldukları arkadaşlarına ayar vermeye çalışıyorlar. Saadet Partisi Genel Başkanımız Sayın Temel Karamollaoğlu böyle tutarsızlara şöyle seslendi: “Eski Millî Görüşçü” olmak başka; ömrü boyunca Millî Görüşçü kalabilmek başkadır. Saadet Partisi’ne ayar vermeye çalışmak kimsenin hakkı ve haddi değildir. Herkes işine baksın!  Yoldan çıkan, yola dair bir cümle kuramaz. Biz bu yolda kararlılıkla yürümeye devam ediyoruz. Bize Millî Görüş hatırlatması yapmak kim, siz kim?” Erbakan Hoca, “Bu dava için çalışmak herkese nasip olmaz” derdi. “Nasıl anılmak istersiniz?” sorusuna, “Malıyla, canıyla cihat eden bir Müslüman olarak anılmak isterim” demişti. O, özü, sözü bir liderdi.


“BİZ VE VATANDAŞLARIMIZ DA NOTLARIMIZI ALDIK, DEFTERİMİZİ TUTUYORUZ”
Geldiğimiz noktada, işte tüm bunlar sorulmasın, dile getirilmesin isteniyor… Beyefendiler bunları soranları not alıyorlarmış, tek tek defter tutuyorlarmış! Uzmanların dile getirdiklerini not almayanlar, yapılacak hazırlıkların defterini tutmayanlar; elbette ancak bunları not alır! Hodri meydan! Biz de vatandaşlarımız da notlarımızı aldık, defterimizi tutuyoruz! Zira birlik ve beraberlik çağrımız sizin nezdinizde yine karşılık bulmadı, yine çözümü değil algıyı öncelediniz. Şefkat ve merhameti değil öfke ve nefret dilini tercih ettiniz, en azından bu kez kucaklayıcı olabilirdiniz fakat siz yine kutuplaştırmayı tercih ettiniz! “Beton karın doyurmaz” dedik, “aşırı ve yanlış betonlaşma öldürür” dedik, dinletemedik; şimdi yine insanı değil inşaatı önceliyorsunuz; hem de müthiş bir acelecilikle! İnsanın yüreği yanıyor; her seferinde en yanlış kararlar nasıl alınıyor hakikaten akıl alır gibi değil!
“SÜREÇ ORTAK AKILLA YÖNETİLMELİDİR”
Seçimlere birkaç ay kaldı. Unutmayın! Bu süreçte oy kaygısıyla hareket etmek vatandaşlarımıza ikinci bir yıkımı yaşatır. Hassasiyetle hareket etmek, çalışmaları titizlikle yürütmek ve ince eleyip sık dokumak şarttır. Milyonlarca ton beton yığını karşımızda durmaktadır. Yine milyonlarca ton da yeni malzemeye ihtiyaç olacaktır. Bu çalışmalar, masa başında ve tek bir ağızdan alınacak kararlarla yürütülecek bir süreç değildir. Hiçbir alan ihmal edilmeden, tüm uzmanların görüşleri dikkate alınarak ortak akılla bir süreç yürütmek elzemdir. Bizler, siyaseten sorumluluk alacağız. Hem Saadet Partisi olarak hem de Millet İttifakı olarak bu süreci an be an takip ediyoruz. “Kentleşme” ve “Afet Yönetimi” ortak mutabakat metinlerimiz çerçevesinde; hem afetlere karşı tüm hazırlıklarımızı tamamlayacak hem de atılması gereken adımları bir bir atacağız.
“ALLAH’IN İZNİYLE BU ZORLU SÜRECİ DE HEP BİRLİKTE AŞACAĞIZ”
Evet, acımız ve kayıplarımız çok ama çok büyük. Yitip giden canlarımızın telafisi mümkün değil. Ancak geride kalanlar için ve bir daha böylesine acılar yaşamamak için omuzlarımızdaki sorumlulukların farkında olmalıyız! Bu çerçevede; zincirin tüm halkalarından hesabını sormak, önümüzdeki dönemde işimizi düzgün yapmak ve “yaşanabilir şehirler” inşa etmek boynumuzun borcudur. 85 milyonun “insanca yaşam” standartlarına kavuştuğu bir Türkiye’yi inşa etmek boynumuzun borcudur. Ahdimiz var! Biz, aç ve açıkta tek bir insanımızı dahi bırakmayacağız. Maddi ve manevi tüm yaralarımızı hep birlikte saracağız. Şu 20 günlük süreçte millet olarak gösterdiğimiz muazzam dayanışmayı önümüzdeki dönemde de gösterecek ve Allah’ın izniyle bu zorlu süreci de hep birlikte aşacağız. Allah yâr ve yardımcımız olsun, işlerimizi kolay kılsın, beterinden muhafaza eylesin inşallah” dedi.

Editör: TE Bilisim