Yok mu bunun ortası?

Hani bazı şeyler vardır, bazı güçler, bazı yaratılan değerler vardır. TTK’ da bu değerlerden biriydi. gerçi şu anda bile değerli, heybetli, güçlü ama…
Eskisi gibi değil;
Sosyal tesisleri, lojmanları, çalışan sayısı, sosyal hizmetleri, üretimi, imalatları eskisinden eser yok.
Var olan gayrimenkuller elden çıkartıldı, kiraya verildi. Tarih kokan yerler, aynı Safranbolu gibi UNESCO mirası sayılabilecek yerler harabeye çevrildi. Maden sanayisine ait, maden yan sanayisine ait birçok şey yitirildi, göz arda edildi, kaderine terk edildi.

Zonguldak merkezdeki Lavuar alanı bunun için çok yerinde bir örnek, Eski Çaydamar Ocağı oradaki Şovelman bambaşka bir yapıt. kompresör binası, tertip yazıhanesi, lamba hane, desendre çıkışı tarih kokuyor.
Kok fabrikası; ondan arta kalanları her daim gördük, ondan arta kalan ondan miras kalan asfaltı da gördük. eskiler öyle şeyler anlatıyor ki, şimdiki zamanla kıyaslayınca insanın tüyleri ürperiyor. kok fabrikasından 70’li yıllarda 12 kalem ürün çıkıyormuş, kok kömürünün yan ürünleri bunlar. Naftalin ,asfalt yapımında kullanılan zift bunlardan sadece ikisi.

Ve inanırmısınız, ihalelerle Zonguldak yollarına dökülen bal gibi kademe-kademe olan, 6 ay geçmeden köstebek yuvasına dönen kalitesiz asfalta meydan okuyan TTK’nın döktüğü asfaltı kok bayırında görebilirsiniz. Yazın üstüne yumurta pişirilecek kadar ısınan, kışın ise üzerinden en geç kar(buz) kalkan asfalt, hepsine meydan okuyor hala…
Şöyle bir düşünüyoruz da ,Üzülmezde tenis kortu , sineması,lojmanları, lokalleri, kendine ait özel okulu , TTK’ya ait öğrenci ve çalışan servisleri ,atölyeleri ile, Kozluda Kılıç lojmanları, lokali, sosyal tesisleri. aynı şekilde Amasra, Armutçuk ve Karadon…
Kendine ait limanı, limandaki romörkleri, iş güvenliği ekipmanları altyapısı, laboratuarları, demiryolları, iş makinaları ve en önemlisi 80’li yıllarda Ortadoğu’nun en büyük Atölye olma ünvanına sahip eski adıyla merkez atölyesi şimdiki adıyla maden makinaları fabrikası işletmesi…

Konumuzun başlığı da bu ya zaten. Makine mühendisi olduğumdan konuyla direk olarak iç içe olduğum için, oradaki potansiyeli, dedelerimin anlattığı bir torna tezgahını başına en az 4 kişinin düştüğü zamanları hayal edip düşününce, insanın içi sızlıyor. Böyle bir yatırım, Türkiye’yi bırak Ortadoğu’da böyle bir şey yokken nasıl bu kadar atıl duruma düşüyor, nasıl ve neden bu hale geliyor?
Biz ülke olarak mı beceremiyoruz acaba bir şeyleri, amacımız hep yemek mi? Ya da en üst seviyeye kadar getirmek, en zirveye çıkarmak, çıkılan nokta sonrasında geri çekilmek mi stilimiz?

Erdemir’i düşünüyorum da, Türkiye’nin altın yumurtlayan tavuğu… Özelleştirmek için dönemin ve şimdinin iktidarı elinden geleni yaptı. Öyle bir yatırım, öyle bir güç daha da güçlendirilmesi gerekirken, yada aynı tesisten bir tane yapmanın planları yapılması gerekirken kadrolaşılıyor, zarar ediliyor gerekçesi ile özelleştiriliyor. Şimdide dost sohbetlerinde eski Erdemir değil deniyor. Sonu aynı son ,görünen köy kılavuz istemez…

Aynı şeyi TTK’ya yaptılar. TTK zarar ediyormuş… Ya azcık maden kültürü olan insan bilirki, iş güvenliği esaslarını, çalışanlarının sosyal güvencelerini işin esasına uygun olarak yapılırsa kar etme şansı zaten yoktur. Dünyada da şu gerçek bilinir ki madencilik gibi ülkeyi ihya edecek değerler, yatırımlar kar etmeksizin devlet eliyle yapılır, yapılmalıdır…

Aynı “şakayı”, aynı “komediyi” sürekli yaşıyoruz. İroninin kimse farkında değil, ondan sonrada bu işin “kaderinde” bu var deniyor.
Gelelim zarar meselesi, çözemedim yıllardır. Telekom özelleştiriliyor, Tüpraş özelleştiriliyor, Erdemir özelleştiriliyor… Niye?
Zarar ediyor diye, devlet zarar eden bir kurumun zarar etmesini engelleyemiyorsa, nasıl oluyor da özel sektör bunu kar eden bir kurum haline getiriyor?
Ya da devlet nasıl zararı engelleyemiyor? Özel sektörün mantığı basit, daha az sosyal güvence,” 3 kişinin yapacağı işi 1 kişi yapacak”, sendika yok vs ,vs …

Aslında var gibi, insanımızın ortası yok galiba, ya zorla çalışacak, kovulma korkusuyla. Ya da yatacak, bedavadan yeme rahatlığı ile..

İşi sahiplenme, sorumluluk bilinci, değerlere sahip çıkma, vicdan, haram gibi kavramlar uzak olduğumuz kavramlar…
Ee yani bizim insanımıza dokunuyor yine ucu, Merkez atölyesine gittik diyelim, onca torna tezgahından hiçbiri çalışmıyordur, anca Amir geziyordur da, ya da çok-çok önemli bir iş vardır o zaman ses vardır tezgahlarda. Dökümhane, demirhane, çalışırsa hepsi şahane…
Yoksa o güzelim atölye sürekli kendi kendini dinler. Müesseseler de aynı şekilde, işletme yakınlarında bulunan herhangi bir kahvehanede işçiler kart basacakları zamanı bekliyordur. Ya da memuru ,mühendisi..
İşlerine sahip çıkmazlar, çıkan illaki vardır. Çalışan illaki vardır, beş parmağın beşi bir değildir ama oda diğerleri gibi olmadığından olsa gerek “keriz”dir... “Devletin malı Deniz Yemeyen Keriz” ya!!!

Ee belli zaman sonra zaten baktı çalışıyor, millet yatıyor. Takdir yok, vs yok.

Sapla saman ayırt edilmiyor…
Sendika çalışanı değil, ”yatanı” ,”işten kaçanı” koruyor, kolluyor…

Al sana kısır döngü.
Almanya’da sendikalar, çalışmayan işçiyi ya da üyesini kendi bünyesinden çıkarıyormuş, çalışan üyemin hakkını çalıyor diye…
işimize sahip çıkmıyoruz, değerlerimize sahip çıkmıyoruz, TTK gibi bir şaheser elimizden kayıp gidiyor ve daha niceleri gitti…
Kendi cenazemizi bile kendimiz çıkarmaya cesaret edemiyoruz. Çok basit bir torna işini bile piyasada yaptırıyor TTK.

Onca karamsar tabloya rağmen, o TTK, o kadar güçlü imiş ki, Zonguldak esnafını döndürüyor, sıcak para girişini sağlıyor. Kriz yaşadığımız zamanlarda en yakınımızdaki Ereğli esnafı kan ağlarken TTK sayesinde Zonguldak Esnafı ayakta durmayı beceriyor. Hani son aylarda oda bitti gibi ya neyse…

Bunca söylemden sonra, demem şu ki değerlerimize sahip çıkalım, yüceltelim, geliştirelim…
Olayın, işin kolayına kaçmadan sahiplenelim değerlerimizi, yatarak değil çalışarak, çalarak değil değer katarak yaşamımıza devam edelim…

Zonguldak Nostalji

Editör: TE Bilisim