“8 Mart 1857’de Amerika’nın New York kentinde bir tekstil fabrikasında çalışan emekçi kadınlar, 8 saatlik işgünü ve daha iyi çalışma koşulları için greve çıktı. Ancak devlet, egemen sınıfın çıkarlarını korumak için polis şiddetiyle, emekçi kadınların haklı mücadelesini bastırdı ve kadınları fabrikaya kilitledi. Fabrikada çıkan yangın sonucunda 129 emekçi kadın yanarak yaşamını yitirdi ve bu acı durum, 8 Mart’a anlamını veren olay oldu.

Kadınların çalışma koşulları iyileştirilmesi ile başlayan mücadeleleri zaman içinde hayatın tüm alanlarında devam etti.163 yıl önce başlayan çalışma hayatındaki koşullara ilişkin mücadele günümüz Türkiye’sinde hala devam etmektedir.Çünkü yapılan araştırmalara göre bugün ülkemizde kadınların istihdama katılım oranı yüzde 29.4 gibi düşük bir orandadır. 2019 yılında 11 milyon 741 bin kadın, ev işleri ile meşgul olduğu için çalışma hayatına katılamadığını belirtmiştir.Bu sayı 2017 yılına göre 581 bin kişi artmıştır. Kadınlarda ortalama işsizlik oranı AB’de yüzde 7.1, OECD ülkelerinde yüzde 5.4 olurken, Türkiye’de bu oran yüzde 14’tür.  2014 yılında 1 milyon 151 kişi olan kadın işsiz sayısı 2019 yılında 1 milyon 755 bine çıkmıştır.Yani işsiz kadın sayısı 5 yılda 600 bin kişi artmıştır. Yine OECD ülkelerinde kadın istihdamı oranı ortalama yüzde 61 olurken, Türkiye yüzde 28 ile OECD ülkeleri arasında kadın istihdamında son sırada yer almaktadır. Çalışma hayatında olan kadınların ise %41.3’ü kayıt dışı çalıştırılmaktadır. Üstelik Uluslararası Çalışma Örgütü’ne (ILO) göre, cinsiyete dayalı  erkek-kadın ücret farkı, dünya ortalaması yüzde 21.4 iken, Türkiye’de bu yüzde 12’dir. Ülkemizde zaten düşük olan sendikalaşma oranı kadınlarda çok da azdır.Maalesef kadın işçilerin yüzde 93’ü sendikasız olarak çalışmaktadır.

Yani 21’inci yüzyılda Türkiye’de, kadınlar hala daha çalışma hayatında gerektiği kadar yer alamamaktadır. İşgücüne katılan kadınların önemli bir kısmı tekstil,tarım,temizlik gibi sektörlerde kayıt dışı-merdiven altı işletmelerde, asgari ücretin altında kalan ücretlerle, çok uzun saatlerde ve her türlü güvenceden yoksun bir şekilde çalışmaktadırlar.

Oysa 163 yıl önce 129 kadının başlattığı mücadele, ülkemizin tarihinde hem Kurtuluş Savaşı’nda sırtında mermi taşıyarak vatanın kurtuluşu  için çabalayan Anadolu kadını tarafından hem de evine ekmek götürmek için tarlada,fabrikada ofiste çalışan kadınlar  tarafından sürdürülmüştür.

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk de,güçlü ve mücadeleci Türk kadınının ekonomiden siyasete,sosyal hayattan siyasete kadar her alanda birey olarak var olabilmesi için destek vermiştir. Nitekim Türk kadını pek çok Batı ülkesinden önce  seçme ve seçilme gibi önemli bir hakkı elde etmiştir.

NE BİR EKSİK NE BİR FAZLA, HER ALANDA EŞİTLİK!

Günümüzde kadınlar, yalnızca çalışma yaşamında değil, sosyal yaşamda ve aile yaşamında da sömürüye ve birçok saldırıya maruz kalmakta, canlarına kastedilmektedir. Kadınlar, pek çok farklı baskı ile eve bağlanmak istenmekte, kamu atama ve terfileri, liyakat yerine cinsiyetçi bakış açısıyla yapıldığı için kadın yönetici sayısı gittikçe azalmaktadır. Kadına yönelik cinsel istismar oranları ve daha acısı kadın cinayetleri vicdanı olan herkesi kahredecek bir şekilde artmaktadır.

Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine, ayrımcılığa ve şiddete karşı çıkmak tüm insanlığın temel değerlerindendir. Gücüne güvenen, üreten, paylaşan ve gelecek için örnek oluşturan kadınlar, "Ne bir eksik ne bir fazla. Her alanda eşitlik istiyoruz" mesajıyla taleplerini daha yüksek sesle duyurmaya başlamıştır.

Kadınların eşit ve özgür bir birey olarak sosyal yaşamın ve çalışma hayatının içinde olduğu, yaşam güvencesinin  sağlandığı ve sömürünün son bulduğu bir dünya dileğiyle: yaşamımızın doğumdan ölüme kadar her anında varlıklarıyla onurlandığımız, ihtiyacımız olduğunda bize desteklerini esirgemeyen, eğiten, yetiştiren tüm kadınların “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü kutlar, en içten sevgi ve saygılarımı sunarım.”

Editör: TE Bilisim