3 Mart, gerkli iş sağlığı güvenliği önlemleri alınmadan oluşan ve adına kaza değil iş cinayet dediğimiz olaylara dikkat çekebilmek, işçi sağlığının ve iş güvenliğinin önemini vurgulamak için TMMOB tarafından 2012 yılında “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir. 
Ülke tarihimiz, iş kazalarının yanı sıra iş cinayeti ve işçi katliamı olarak tanımlanabilecek facialar ile doludur. 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da ülke tarihinin en büyük maden faciası meydana gelmiş ve 301 madenci hayatını kaybetmiştir. Bu facianın hemen ardından 6 Eylül 2014’te Torunlar Center Asansör Faciasında 10 inşaat işçisi, 4 Kasım 2014’te Yalvaç’ta gerçekleşen trafik kazasında 18 tarım işçisi, 28 Ekim 2014’te Ermenek’teki kömür madeninde 18 madenci, 17 Kasım 2016’da Şirvan’da bakır madeninde 16 madenci, 17 Ekim 2017’de Şırnak’ta 8 madenci, 3 Temmuz 2020’de Sakarya Hendek’te havai fişek fabrikasında 8 işçi ve bu patlamadan sadece birkaç gün sonra gerçekleşen imha işleminde ise 3 yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Kozlu’daki faciadan günümüze kadar yaşanan olumsuzluklardan gerekli dersler çıkarılmamış, atılması gereken adımlar atılmamıştır. Bu nedenle kazaların oluşması tamamen işverenlerin ihmallerine dayandığından İş cinayeti karakteri kazanıp artarak devam etmektedir.
Bir işyerinde daha fazla kar için iş sağlığı ve iş güvenliği önlemleri alınmadan işçiler çalışmaya zorlanıyorsa va orada üretim zorlaması varsa, o İş kolunda oluşacak kazaya iş kazası demek mümkün değildir. Bu tip işyerlerinin  neredeyse tamamında iş cinayeti olarak nitelendirebileceğimiz kazalar yaşanmaktadır. 

Ülkemizde son yıllarda işyerleri yeteli sayı ve seviyede denetlenmemektedir. Bu durumun kamuoyunda ve bizlerde ülkeyi yönetenlerce bilinçli yapıldığı kanısını uyandırmaktadır. Denetimsizlik ve yaptırımsızlık sürdükçe iş kazalarını ve iş  cinayetlerini engellemek mümkün değildir. 

Her yıl, evine ekmek götürebilmek için emek harcayan 2 bin civarında emekçinin iş kazası ve cinayetleri, 10 bin civarında emekçinin meslek hastalıkları sonucu hayatını kaybediyor olması büyük bir sorun ile karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya yetmektedir. Şans eseri hayatta kalıp, geçirdiği sakatlık yüzünden engelli olan emekçiler hayatlarının geri kalanını büyük zorluklar ile sürdürmektedir. Bazı emekçiler sakatlanmalar sonrası oluşan engellilik tipi ve oranlarına bağlı olarak çalışamayacak duruma gelmektedir. Çalışacak durumda olanlar ise engelli istihdamındaki sorunlar ve kent altyapılarımızın engellilere uygun olmayışının doğurduğu diğer sorunlar ile boğuşmaya mahkûm olmaktadırlar.

Ülkemizde ne yazıkki İş cinayeti diye nitelendirdiğimiz olayların  sorumluları korunmakta hatta aklanmaktadır. Suç çalışan işçi mühendis,vb gibi emekçiler ile ölenlere yüklenmek istenmekte  ve olaylar bu yönde manüple edilmekte, gerçek suçlular gözden kaçırılmaktadır. 301 emekçinin yaşamını kaybetmesine neden olan Soma Faciası bunun  en bariz örneği olarak karşımızdadır.
İş cinayetleri ve iş kazaları ile mücadele ertelenebilir, ötelenebilir bir gündem değildir. İş cinayetlerinin ve kazalarının yaşanmaması için yürütülen mücadelenin güçlendirilmesi ve gerekli yasal düzenlemelerin zaman kaybetmeden gerçekleştirilmesi gerekmektedir. 
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda gerçekçi adımlar atılabilmesi için işverenleri sorumluktan kaçıran yaklaşıma son verilmelidir. İşverenleri temel sorumluluktan kurtaran, sorumluluğu bir günah keçisi olarak iş güvenliği uzmanlarının üzerine,mühendislere ve diğer çalışanlara yükleyen mevcut sistemde, önleyici ve engelleyici bir faaliyetin organize edilmesi mümkün olmayacaktır. 

Gerçekleşen iş cinayetleri ve iş kazalarının büyük çoğunluğunun önlenebilir olduğu bilinmektedir. Bilimsel ve teknik ölçütler doğrultusunda atılacak adımlar ile göz göre göre “geliyorum” demekte olan facialara son vermek mümkündür. Bunun için önce insan hayatını ve emeğe değer veren bir yaklaşımın benimsenmesi gerekmektedir.
İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması, öncelikle devletin ve işverenin görevidir, sorumluluğu yükleyecek kurban arama anlayışına son verilmelidir. 
Amacı “işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması ve mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi” olan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu amacına uygun olarak baştan aşağı değiştirilmelidir. 
İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanına ilişkin düzenlemelerin ve denetimin yalnızca Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yürütülmesi, doğru kararların alınmasının önünde bir engeldir. Bu nedenle düzenleme ve denetleme; Aile, Çalışma Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yanında, Sağlık Bakanlığı, üniversiteler, sendikalar, TTB ve TMMOB’den oluşan idari ve mali yönden bağımsız bir enstitü tarafından yerine getirilmelidir. Çalışma yaşamına ilişkin tüm düzenlemeler bu enstitü tarafından yeniden ele alınmalı ve kararlaştırılmalıdır.
İş güvenliği uzmanlığı sistemi kamu eliyle sağlanacak şekilde yeniden yapılandırılmalı, hizmetin piyasalaştırılmasına son verilmelidir.
Örgütlenme ve sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Taşeronlaşma ve benzeri uygulamalara son verilmelidir.
Denetim mekanizmaları bağımsız organizasyonlar olarak yeniden yapılandırılmalı, güçlendirilmelidir.
İş kazaları ve cinayetlerinin sorumlularına yaptırım uygulanmalı, işveren, ilgili kamu görevlileri ve sorumlular hakkında yargı süreçleri bağımsız bir şekilde işletilmelidir. Sorumluların aklanmasına son verilmelidir. Adalet sağlanmalıdır. 

TMMOB olarak 3 Mart’ta; iş kazalarının, iş cinayetlerinin son bulması için mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez defa ifade ediyoruz
Artarak devam eden iş kazaları ve cinayetlerine ve  son verecek adımlar zaman kaybetmeden atılmalıdır." şeklinde konuştu. 
Haber: Ekrem Açıkgöz

Editör: TE Bilisim