Çocukluğumuzda, yemek esnasında büyüklerimizden, bilhassa annelerimizden duyduğumuz, belki de bize en sık yöneltilen soru şuydu: "Doydun mu? Doydun mu evladım?" Tabii bir de bunun yanında, "Yemezsen doymazsın! Yemezsen çalışamazsın! Yemezsen akledemezsin!" telkinleri…Yemek yemenin, midemizi büyütmenin ne kadar ehemmiyetli(!) olduğu belki de büyüklerimizin bizleri yetiştirirken üzerinde bu kadar titizlikle durduğu tek mevzuydu. Bu şuurla büyüdük. Bedenimizle büyüdük yani. Malumunuz üzere insan, beden ve ruhtan oluşan bir varlıktı ve ikisi birbirini tamamlardı. Bedenin hayati fonksiyonlarını yerine getirebilmesi ve sağlıklı bir büyüme için günlük 2100 kaloriye ihtiyacı vardı.Bu ihtiyacı yiyip içerek giderirdik ve hatta yetmez diyerek üzerine yerdik de yerdik! Zira, fiziki olarak sağlıklı, güçlü olmalıydık ki, toplumumuza faydalı bireyler olabilelim. Peki ya ruhumuz? Midemizi her dakika doyururken, açlıktan ölmek üzere olan ruhumuzun acı feryatlarını duyabildik mi?

"Ademoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır.Oysa ki Ademoğlu için belini doğrultacak birkaç lokma yeterlidir.Şayet mutlaka yemesi gerekiyorsa, o zaman (midesinin) üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefes için ayırsın. " Hadis-i Şerif'ini unutarak, belki de daha evvel hiç duymamış bireyler olarak, kahvaltı sırasında öğle vakti için hangi yemeği yapacağımızı düşündük. Mutluluğu, huzuru yemek yemekte, karnımızı doyurmakta zannettik hep.  Bedenlerimizi adeta semizleştirdik! Halbuki, etrafımıza şöyle bir göz attığımızda fark ettik ki, yemek insanı mutlu kılmazmış. Hatta bedeni gereğinden fazla beslemek, mideyi lüzumundan fazla doldurmak, hazımsızlık yaparmış. Hazımsızlık neticesinde de önce mide reflüsü sonra hepatit sonra diyabet ve çağın vebası olan kanser ortaya çıkarmış…

Yani hastalık silsilesi…

Bunlar sadece birkaç tanesi…

Diyeceksiniz ki, hiç mi bir şey yemeyelim? Allah (c.c) bize yemek yemeyi helal kılmış. Kime bu sitemler? Evet, yemek yemeyi helal kılmış Rabbimiz bize. Hatta bir ayet-i kerimesinde "Yiyiniz içiniz." buyurmuş. Fakat aşağıda belirteceğim, bir bütün olan bu ayet-i kerimenin başına o kadar odaklanmışız ki, devamını görmemişiz. Bakalım devamında ne demiş Rabbimiz:

"Yiyiniz içiniz fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez."

"Allah'a en sevimli olanınız, yemesi en az ve bedenen en hafif olanınızdır." buyurmuş Sevgili Peygamberimiz(s.a.v).

"Teni aşırı besleyip geliştirmeye bakma! Çünkü o, sonunda toprağa verilecek bir kurbandır.Sen asıl gönlünü beslemeye bak! Yücelere gidecek ve şereflenecek olan odur."

"Bedenine yağlı ballı şeyleri az ver.Çünkü onu gereğinden fazla besleyen, nefsani arzulara düşüyor ve sonunda rezil olup gidiyor."

"Ruha manevi gıdalar ver.Olgun düşünüş, ince anlayış ve ruhi gıdalar sun da; gideceği yere güçlü, kuvvetli gitsin." demiş Mevlana(k.s)

Belki de bu kıymetli sözleri defalarca okuduk, gördük, duyduk çevremizden...Peki ne yaptık? Zayi ettik. Fakat büyüklerimiz bir de şu atasözünü bellettiler bize. "Zararın neresinden dönülse kardır."

Hadi bakalım!

Hadi! Bu yazıyı okuyan kişi!

Dinle!

Ruhunun sesini duyabilecek misin? O gereğinden fazla beslediğin bedeninde, onu bulabilecek misin?

Çok garip değil mi? Bazısı duyabilir, kimi zorlanabilir…Lakin arayan bulacak.Ruhunu keşfedecek.Bedenini şişirirken, ruhunu ne kadar da küçülttüğünü görecek…Sonra ne olacak? İnsan, kendini keşfedecek. Gözü, kulağı, idraki açılacak. Kalp de görmeye başlayacak böylece…Ruhumuz kalbimiz çünkü.Ruhumuz karakterimiz, şahsiyetimiz! Aslolan beden değil, ruh! Ruhun isteği ise, yücelere çıkmak! Durmamak, hep hissetmek, daha yukarı tırmanmak! Hani, vücudumuzu beslemek için sofraya oturduğumuzda, karnımız tıka basa doyana kadar yeriz de, sonra kebap getirseler önümüze, dönüp bakmayız ya! Ruhumuzu beslemek öyle değilmiş! Yedikçe yiyesi gelirmiş insanın! Doyamazmış!

 

Hayy Allah! Bu yazıyı yazarken bir an kendimi, ruhunu arar halde buldum yine.Zor bir işti bu aslında…Nefis ve şeytan ile mücadeleyi gerektirirdi."Sen de zorlanıyorsan!" dediğini duyar gibiyim. Kim bilir? Belki de bu okudukların, en çok bana gerekliydi.

Kaynakça: :(Tirmizi,Zühd 47), :(Gerçek Tıp,Aidin Salih),(A'raf 31),:(Cami'ussağir İmam Suyuti,221)