Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa sâllallâhû aleyhi ve sellem böyle buyurdu.

O Sevgili'nin "Ümmetim!" dediği bizler, susmak şöyle dursun, bizi alâkadar edip etmemesine aldırış bile etmeden, her mevzûda düşünmeden konuşur olmuşuz.
Bu yazıyı yazarken, içim acıdı. Çünkü ben de susmayı hiç bilmiyorum!
Fakat artık duâlarıma bunu da ekledim: 
"Yâ Rabbî! Bu Hadîs-i Şerîf'i hâl ve kâlimizle yaşayabilmeyi bizlere nasîp eyle! Âmin..."

Susmaya beden dili de dâhil...Zîrâ dil sussa da, âzâlarımız konuşabilir pekâlâ! 
Kaş göz işâretleri meselâ...Amel defterlerimize bir bir işlenmektedir, dilimizle sustuğumuz hâlde, kaşımız gözümüzle arkadan çekiştirmelerimiz...

Uzun müddet sessiz kalmak öyle kolay bir iş değildir, sabır ister... Üstüne vazîfe olmayan hâller karşısında bilip bilmeden atıp tutmak, ne yazık ki epeyce yaygın günümüzde...
"Kişinin kendisini ilgilendirmeyen (mâlâyâni) şeyleri terketmesi, iyi Müslüman olmasının alâmetlerindendir." Hadîs-i Şerif'i, uymamız gereken ölçüyü açıkça bildiriyor.

Müslüman bir âilede dünyaya geldik elhamdülillâh. Rabb'imiz'in Tin Sûresi'nde "Ahsen-i Takvim" olarak tanımladığı tertemiz Müslümanlar olarak kalabilmek için ise, dosdoğru yaşamaya mecbûruz.

Haydi niyet edelim!

Ya hayır söyleyelim, ya da sükût edip seyredelim! 

Sözü uzatmadan, bu yazıyı anlayalım, mânâsını kavrayalım! 

Hep birlikte Müslümanca yaşayalım, Rabb'imiz'in rızâsını kazanalım! 

Âmin!