Eskiden sular şimdiki gibi musluklarla, sağlam döşenmiş tesisatlarla evlere ulaşmazdı. Zahmet çekilip kuyu başına gidilir, kuyulardan su çekilir, oradan kovalara doldurulur evlere taşınır; su ihtiyacı bu şekilde karşılanırdı. Ne zorlu bir hayat değil mi? Düşünemiyoruz bile evlerimizde musluğu çevirince akan bir suyun olmayışını!  Biz yaşamadık bu zorluğu fakat geçmişte insanlar bunu zorluk değil, vazife bilirlerdi. O zamanlar, insanların kuyuyla münasebeti, sadece bu işten ibaretti,  gerçek manadaydı. Şimdi ise ne yazık ki, insanların "kuyu" kelimesi ile mecazi manada alakaları had safhada...

Görülen, işitilen  ve hissedilen  şeyler net olduğunda, bazı hadiseler ister istemez göze batar ve dile, sese, söze, kaleme yansır.

Hasılı, epeydir kendi nefsim başta olmak üzere çevremdeki insanları seyre koyulmuştum ki, gören gözümle, hisseden gönlümü fazlasıyla yoran "kuyu kazma" hasleti, işte kalemime de yansıdı.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                    

Farkettim ki aileden akrabaya, arkadaş ortamından iş ortamına, kurumlardan derneklere ve hayır müesseselerinin de içinde olduğu her bir mekandan tutun, hakkı ve sabrı tavsiye edenler azalmış, herkes birbirini düşürecek bir kuyu arar olmuş.

Mevzu mühim.

Misal; bir yandan, makam mevki elde etmek için adam harcama. Bir işin başına, liyakati olanı değil de tecrübesiz, liyakatsiz, edepsiz, firasetsiz olanı, sırf çıkarı için getirip koyma..

Halbuki ne buyurmuştu sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem) :

"iş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle, kıyametin kopması pek yakındır." (buhârî, ilim, 2.)

Bir yandan da, cahilce, şükürsüzce, şımarıkça velhasıl bir Müslümana, karakter sahibi bir insana asla yakışmayacak şekilde, işinden, evinden, beyinden, hanımından, çocuğundan…şikayet etme..

Ve Yusuf'u atacak kuyu arar olmuş insanlar…

Destek olmak, el atmak, eksiğini tamamlamak, kusurlarını örtmek, , halleşmek, dertleşmek, helalleşmek pek azalmış. Yani, birbirini yıkayan iki el olmak gibi bir hadis-i şerifi hiç mi hiç hatırlamaz olmuşlar.

Sahi hatırlayalım yeniden…

Ne buyurmuştu iki cihan serveri sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi vesellem) :

Enes b. Malik bize naklediyor: "rasulullah (sas) bir gün şöyle buyurdu: "müminin mümin kardeşiyle olan durumu, birbirini yıkayıp temizleyen iki el gibidir." (el-müttaki, kenzü'l-ümmâl, 1/155)

Bu hadisin verdiği mesajlar:

1.müminler bir bedende, iki el gibidirler.
2. O ellerden birinin her an kirlenmesi imkân dâhilindedir.
3. Ellerden biri kirlenince, diğeri onu o halde bırakmamalı ve yıkamalıdır.
4. Ellerden birinin kirli olarak bırakılması, bedene zarar vereceği unutulmamalıdır.
5. Eller yıkandıkça, temiz bedenler ve temiz bir toplum oluşacaktır.

 

Yıkmayı değil, yıkamayı öncelemelidir.

Eğer bugün müminler birbirlerinin ellerini yıkasalardı, toplum bu kadar kirlenmezdi.

Haydi davran…elinde kuyuya atacağın birileri varsa hemen git ellerini yıka yıka ki kınanmayasın huzurdan kovulmayasın mahcupta olmayasın.

Veee durma tekrar davran… Elinden tutacağın çamura düşmekten kurtaracağın kardeşim diyerek hadisi şerifi yaşayacağımız insanları bereketlendir ki ahiret azığın yazılsın..