YEDİTEPE Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Dr. Tevfik Sönmez Küçük, 'kimyasal hadım' olarak bilinen kastrasyon yönteminin, sadece cinsel dürtülerini kontrol edemeyen, hormonel düzensizliği olan suçlularda kullanılabileceğini söyledi. Dr. Küçük, "Cinsel suç işleyen ancak hormonları açısından düzensizliği bulunmayan bir kimseye kimyasal kastrasyon uygulanması bir işe yaramaz. Bu kişi, cinsel isteğinden arındırılsa dahi bu suçu yeniden işleyebilir" dedi.

Dr. Tevfik Sönmez Küçük, cinsel istismar suçlularına yönelik uygulanması gündemde olan, 'kimyasal hadım' diye de bilinen kastrasyonla ilgili 2015 yılında, Anayasa bakımından uygunluğunu araştırmak için 'Zorunlu kastrasyonun anayasa hukuku açısından incelenmesi' adlı bilimsel çalışma yaptı. Çalışma, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde makale olarak yayımlandı. Kimyasal kastrasyon yönteminin, suçluya ilaç verilmesi olduğunu kaydeden Dr. Küçük, cinsel suçları tamamen ortadan kaldıracağı gibi bir hava yaratıldığını; ancak bunun mümkün olmadığını söyledi. Kimyasal kastrasyonun, her cinsel suçluya uygulanamayacağını belirten Küçük, "Yaşanan bu üzücü olaylar çerçevesinde tabi ki en çok tartışılan meselelerden birini kimyasal kastrasyon oluşturuyor ve bu yöntemin cinsel suçları tamamen kaldıracağı gibi bir hava yaratılıyor. Ancak üzülerek, ifade etmeliyim ki bu durum gerçeği yansıtmıyor" dedi.

'KİMYASAL KASTRASYON YÖNTEMİ CEZA DEĞİLDİR'

Kimyasal kastrasyon yönteminin, sadece cinsel dürtülerini kontrol edemeyen, hormonel düzensizliği olan kişilerde kullanılabileceğini dile getiren Dr. Küçük, şunları söyledi:

"Kişiler, cinsel suçları farklı nedenlerle işler. Örneğin; bazıları, bu suçları psikolojik sorunları nedeniyle veya alkol veya uyuşturucu madde etkisi altında diğer bir kısmı ise cinsel dürtülerini kontrol edemedikleri için işler. Bu son gruptakilerin hormonsal bir düzensizliği vardır ve bu durumun belirli ilaçlarla ortadan kaldırılması yani bu kişilere kimyasal kastrasyon uygulanması mümkündür. Psikolojik sorunları sebebiyle cinsel suç işleyen ve hormonları açısından bir düzensizliği bulunmayan bir kimseye kimyasal kastrasyon uygulanması bir işe yaramaz. Bu kişi, cinsel isteğinden arındırılsa dahi bu suçu yeniden işleyebilir. Hal böyle olunca evvela hekimlerden oluşan bir heyetin, suçlunun bu hormonsal düzensizliğe sahip olduğunu bir raporla belirlemesi gerekir. Kimyasal kastrasyon yöntemi bir ceza değildir. Yani cinsel suçluya ya hapis cezası ya da kimyasal hadım uygulanmaz. Bu yöntem, bir güvenlik tedbiridir ve biyolojik olarak düzensiz hormon dengesine sahip olan suçlunun tedavi edilerek, olağan hormon seviyesine çekilmesini amaçlar."

'KİMYASAL KASTRASYONDA SUÇLUNUN RIZASI ARANMALI'

Dr. Küçük, Almanya, Danimarka, Finlandiya ve Çek Cumhuriyeti'nde kimyasal kastrasyon yönteminin uygulandığını ancak suçlunun rızası alındıktan sonra başvurulan bir yöntem olduğunu belirtti. Suçluya, bu yöntem ile uğrayacağı zararların da anlatılması gerektiğini kaydeden Küçük, "Örneğin kullanılan ilaçlar nedeniyle prostat kanserine yakalanma, intihara yönelten depresyon gibi açıklamalar bildiriliyor ve kabul etmesi durumunda suçluya kimyasal kastrasyon uygulanıyor. Bu noktada şöyle düşünebilirsiniz. İyi de hangi suçlu kendisinin kimyasal kastrasyona tabi tutulmasına rıza gösterir? Bu sorunun yanıtı aslında basit. Suçlular biyolojik olarak zaten hormon fazlalığına sahip yani hapis cezasını çektikten sonra bu suçu tekrar işliyor. Dolayısıyla bu durumda olan suçlu, ileride yeniden cezaevine girmemek ve uzun süre hapis cezası almamak adına bu yönteme rıza gösterebiliyor" diye konuştu.

'EVRENSEL HUKUK KURALLARINA UYGUN OLMALI'

Bu yöntemin Anayasa'ya uygunluğu hakkında da çalışmasında belirttiği sonucu açıklayan Dr. Küçük, şunları kaydetti:

"Bu yönteme karşı değilim; ancak evrensel hukuk kurallarına uygun olması gerekiyor. Bu konuda yapılacak yasal değişikliklerin diğer ülkelerin düzenlemeleri de dikkate alınarak, yapılması gerektiğini düşünüyorum. Burada önem arz eden asıl husus, kastrasyonun cinsel nitelikli bir suçun işlenmesi üzerine bir ceza hukuku yaptırımı olarak değil; herkesin kendi kaderini tayin etme hakkının bulunduğu dikkate alınarak, belirli koşullar altında kişilerin serbest iradeleri ile uygulanmasıdır. Nitekim bu halde hem cinsel nitelikli suçlarla etkin bir şekilde mücadele edilmiş hem de müdahale belirli şartlar altında kişilerin aydınlatılmış onamı alınarak, gerçekleştirileceğinden anayasal sınırlar dahilinde kalınmış olur."

Editör: TE Bilisim