CHP Çaycuma İlçe Başkanlığı Bölgesel Kalkınmada Yerel Yönetimlerin Rolü Çalıştayı Çaycuma Belediyesi SEKA Sosyal Tesislerinde düzenlendi. Çalıştay’da konuşma yapan Çaycuma Belediye Başkanı Bülent Kantarcı şunları söyledi:

“Gün geçtikçe ağırlaşan bölgesel sorunlarımızı çözmek, önümüze yeni bir vizyon koymak amacı ile yaptığımız bu toplantıya ev sahipliği yapıyor olmaktan büyük mutluluk ve onur duyuyorum.

Başta çok değerli İlhan Tekeli hocam olmak üzere, değerli bilim insanlarının katkılarıyla oluşturacağımız vizyon, inanın şimdiden beni heyecanlandırıyor. Heyecanlandırıyor, çünkü önümüzde tarihsel olduğu kadar ertelenemez görevler ve sorumluluklar olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan, bu toplantının Batı Karadeniz’de Bolu, Kastamonu, Çankırı’dan doğan pınarların, derelerin, kar sularının Devrek ve Karabük tarafından gelen ana iki kolu Gökçebey’de Filyos Çayı adını alarak, milyonlarca yılda oluşan Billiaos akarsusun denize dökülmeden önceki en uygun coğrafyasında konumlanan Çaycuma’mızda yapılmasından duyduğum hazzı sizlerle paylaşmak istiyorum. Önemli bir akarsuyun havzasında yöreye özgü kalkınmanın yerel yönetimlerle nasıl olacağını konuşacağız. Tarih boyunca akarsu boylarında gelişen kentler, bulundukları havzada aynı hayat kaynağından beslenmiş, birbirine benzer bir kültür yaratmışlar. Ortak bir coğrafyada, ortak çevresel, tarihsel, toplumsal ve kültürel özelliklere dayalı kimlikler kazanmışlardır. Son yıllarda Merkezi idarenin inisiyatifiyle değişik paydaşları yerelde bir araya getiren HAVZA BİRLİKLERİ, bir çözüm aracı olarak düşünülmüştür.  Bu model küçüklü büyüklü yerleşmelerin, ortak doğal ve kültürel özellikler çerçevesinde bir araya gelerek kalkınma için güç birliği yapmasını öngörmektedir. Havza birliklerinin amacı; doğal ve kültürel birikimler konusunda yerel inisiyatiflerin ve yerel yönetimlerin harekete geçmesini sağlamak, belirlenen öncelikler doğrultusunda ‘süreklilik’ ve yeni ‘dayanışma’ ortamları yaratılarak planlama ve koordinasyonu gerçekleştirmek, havzaya özgü değerleri ve gelenekleri de ekonomiye kazandırmak, doğal-tarihsel-kültürel değerlerin korunmasına bağlı kalkınma modelini tüm havzaya yaymak olarak özetlenebilir. Bu amaçla, Düzce, Karabük, Kastamonu, Zonguldak ve Bartın’ı kapsayan Batı Karadeniz Kalkınma Birliği (BAKAB) 2009’un ilk aylarında havza birlikleri arasına katıldı. Kısa adı “BAKAB” olan Birliğe Karabük, Kastamonu, Bartın, Bolu, İl Özel İdareleri ve il belediyeleri; Safranbolu, Eskipazar, Ovacık, Eflani, Yenice, Devrek, Çaycuma, Gökçebey, Alaplı, Amasra, Araç, Taşköprü, Pınarbaşı, Daday, Göynük, Mudurnu, Taraklı ilçe belediyeleri; Yortan, Ovacuma ve Filyos belde belediyeleri ile Bulak ve Yörük köyleri kurucu üye olmuştur. Batı Karadeniz Kalkınma Programı kapsamında oluşturulması düşünülen eylem planında, aşağıda yer alan temel politikaların uygulanmasının bölgelerin en temel sorunlarının

giderilmesinde faydalı olacağı hedeflenmiştir.

• Girişimciliğin ve katma değeri yüksek yenilikçi sektör oluşumlarının desteklenmesi

• Kentsel ve kırsal altyapının iyileştirilmesi,

• Çevre standartlarının geliştirilmesi ve kent imajının güçlendirilmesi

• Turizm faaliyetlerinin geliştirilmesi

• Lojistik altyapısının oluşturulması

• Bölge içi ve bölgeler arası ulaşım altyapısının iyileştirilmesi

• Beşeri ve sosyal sermayenin güçlendirilmesi

• Kırsal alanda ekonomik ve sosyal faaliyetlerin çeşitlendirilmesi

• Tarımsal verimliliğin yükseltilmesi ve orman endüstrisinin geliştirilmesi...

Yine bu manada Bartın Karabük ve Zonguldak’ı kapsayan Bakka Bölgesel Kalkınma ajansı da yerel kalkınmayı sağlamak, yerel girişimcilere destek olmak aracıyla kurulmuştur.

Takdir edersiniz ki, geçen zaman içinde bu yapılarla planlanan hedeflere ne kadar ulaşılabildiği tartışma konusudur. Mamafih, Kuruluşundan yedi yıl sonra bile, TÜİK’in 2015 yılında yaptığı İllerde Yaşam Endeksi çalışması doğrultusunda Yaşam Memnuniyeti sıralamasında Zonguldak, Karabük ve Bartın 81 il arasından sırasıyla 76’ıncı, 63’üncü ve 41’inci olmuştur. Bu rakamlarla Yaşam Memnuniyeti endeksinde bölge illerinin Türkiye’nin birçok ilinden geride olduğu görülmektedir. Ortak sorunlarımız arasında; Girişimcilik kültürünün gelişmemiş olması, işsizlik, göç, coğrafi ve topografı şartların zorlukları, çarpık ve plansız kentleşme, kaçak yapılaşma ve ulaşım/erişim gibi problemler başı çekmektedir. Birçok problem yapısal ve köklü çözümlerin yanında ciddi bütçeler gerektirmektedir. Kırsal nüfusun yoğunluğundan dolayı özellikle kırsal kesime yönelik ciddi tedbirlerin alınması gerekliliği görülmektedir. Mevcut durumda bu sorunlara yönelik olarak yatırım programlarında yer alan kamu yatırımları ile Ajansların destek mekanizmalarıyla yürütülen projelerin kısıtlı ve yetersiz olduğu hepimizin malumudur. Yani bir kısırdöngü ile karşı karşıyayız. Peki, çaresiz miyiz? İktidarın ne yapacağına veya ne yapmayacağına mahkum muyuz? Doğup büyüdüğü toprakları seven, yaşadığı bölgeye sorumluluk duyan bir insan olarak bölgemize biçilen çaresizliğe ve kötü kadere asla razı olmuyorum. İçine düştüğümüzü bu kısır döngüyü, yaşadığımız akıl tutulmasını mutlaka aşmamız gerektiğini, bunun da muhakkak bir yolu olduğunu biliyorum. Herkes biliyor ki, Çaycuma’da, kendi ölçeğimizde son beş yılda sosyal demokrat belediyeciliğin en güzel örneklerini sergileyerek kent yaşamında bir büyük dönüşümü gerçekleştirdik. Modern bir kent olma yolunda hızlı adımlar atan Çaycuma’nın bir yandan da değerlerine ve kent hafızasına sahip çıkarak, geleceğe umutla güvenle yürümesini sağladık. İlçemiz beldelerinde görev yapan değerli belediye başkanı arkadaşlarım İsmail İnam ve Ahmet Aydın Perşembe ve Karapınar’da, gerçekten, devrim niteliğinde çok önemli hizmetlerde bulundular. Bu çabalarımızın beldelerimizde kentsel yaşam kalitesini nasıl artırdığını, bunun insanımızın yaşamına, mutluluğuna nasıl yansıdığını hepimiz birebir gözledik ve başarmış olmanın hazzını yaşadık. İnanıyorum ki, yeni seçilecek arkadaşlarımız da aynı vizyonla hareket ederek beldelerine, ilçelerine çok önemli hizmetlerde bulunarak, ilçelerini beldelerini geleceğe hazırlayacaklardır. İlk planda gerçekleştirilen zorunlu hizmetlerden sonra, artık bu durumun bir adım ötesine geçmemiz gerekiyor.

Biz, Yerelde yaşayanların ihtiyaçlarını ve taleplerini dikkate almayan yıkım politikalarına karşı politika üretmemiz gerekiyor. Yoğun göç, işsizlik, umutsuzluk, yarın inancının kaybedilmesi bölgemizin kaderi olamaz, olmamalı; Bunu mutlaka aşmalıyız.

Yöresine hizmet arzusu ile bunca dolu, bölge üzerine onca düşünmüş, çözümleri hakkında fikir oluşturmuş insanlar olarak güçlerimizi, akıllarımızı birleştirip, elimizi taşın altına sokarak, bir bütün halinde kentimizin yarınlarını aydınlatacak girişimlerde bulunabiliriz.

Soruyorum;

Her fırsatta iktidardan yakınmamızın bugüne kadar bir yararını gördünüz mü?

Unutmayalım ki, yerelde kentlerimizi, beldelerimizi bizler yönetiyoruz.

Memleketimizin sorunlarını, öncelik sırasını, çözüm yollarını en iyi bilen ve son sözü söyleyecek olan da doğal olarak bizleriz.

Bu nedenle birikimlerimizi bütünlüklü bir politika haline getirerek bölgeye vizyon sunmak da yerel yönetimler olarak bizim işimiz ve görevimiz olmalıdır.

Şurası çok açık ki, memleketimizi hiç bilmeyen, insanımızı hiç tanımamış, sahip olduğumuz olanaklar, doğal varlıklarımız, kültürümüz, ekonomimiz konusunda yeterli bilgi ile donatılmayın birileri tarafından masa başlarında üretilen projeler yok hükmünde olmalıdır. 

Nitekim de hep böyle olmuştur.

Dışarıdan dayatılan politikalar, Zonguldak insanına termik santrallerden, geri kalmışlıktan, çevre kirliliğinden başka bir gelecek vaat etmeyerek başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Onlarca yıldır bölge halkının “hayal projeler” ile oyları çalınmıştır.

Bu durum Göçe ve diğer tehlikeli sosyolojik sorunlara yol açmıştır. 

Bu toplantıyı yörenin kendi geleceğini kendi belirlemek için, (ki doğal haktır bu) ayağa kalma çabasının ciddi bir adımı olarak görüyor, bu açıdan da tarihsel önemde olduğunun altını çiziyorum. 

Zonguldak, öteden beri yalnızca emeğin değil, Türkiye’nin endüstri mirası alanının da başkenti konumunda.

Olağanüstü bir doğaya, birçok ekolojik zenginliğe, renkli bir tarihe ve muhteşem bir doğaya sahibiz.

Bir ayağı hâlâ kır toplumunda olmasına karşın endüstri kültürüne yatkın, her türlü yeniliğe açık, hoşgörü dolu bir insani birikime de sahibiz.

Tanrı bize, bu havzayı mamur etmek, insanlarını mutlu etmek için her türlü olanağı vermiş.

Samimiyetle ve inançla söylüyorum bu havzada tarım ve hayvancılığı, sanayiyi, turizmi, eğitimi bir denge içinde geliştirmemiz mümkündür.

Bizlerin önündeki görev belli;

hem ekonomik, hem de ekolojik sürdürülebilirliği sağlayarak havzamızı mutlu insanların yaşadığı bir vatan parçası haline getirmektir.

İnsanlık arayışı için buradayız ve hep birlikte üreteceğimiz politikalarla geleceğimize şekil, insanlarımıza ümit vermeyi istiyoruz.

Sevgili Hocam,

Değerli katılımcılar

Gönlüm geliştireceğimiz bölgesel kalkınma modeline, bu model çerçevesinde önerdiğimiz birliklere, parti ayrımı gözetmeksizin, bölgemizdeki tüm belediyelerin katılmasını arzuluyor.

Ancak diğer partileri ilk anda ikna etmemiz mümkün olamayacağını düşünsek bile, örneğin 2014’te, Zonguldak’ın 25 belediyesinin 12 tanesini CHP’nin kazanmasını önemli bir kazanç görmeliyiz..

Bu belediyeler çok hatırı sayılır bir gücü, nüfusu ve kaynağı temsil ediyor.

Bizler, “Muhalefet partisiyiz, iktidar bize gereken desteği vermiyor. Hep AKP’li belediyeleri kayırıyor” gibi bir mazeretin arkasına sığınamayız.

Arkadaşlarımla birlikte bugüne kadar hiç de sığınmadık zaten. Hiçbir ayırım yapmadan öncelikler sırasına göre hizmetin en güzelini ürettik.

Evet, büyük güçlükler yaşıyoruz,

Evet, büyük haksızlıklara maruz kalıyoruz.

Keyfi kararname ve genelgelerle yerel yönetimin yetkilerinin budanması yetmiyormuş gibi, harcanacak her kuruş bir de Ankara’nın iznine bağlanıyor.

Dahası yapılan kayırmalar ve dışlamalar yetmezmiş gibi, olağanüstü yetkilere sahiplere daha da olağanüstü yetkiler verilerek, dilediği belediyenin istediği projesine büyük destekler sunmasının önü açılıyor.

Gerçekten insanın vicdanı kanatan, adalet duygusunu sarsan olaylar bunlar.

Ama yine de mazeret değil.

Önümüzdeki seçimlerde mevcutlara ilaveten kazanacağımız belediyelerle bir araya gelsek, ve mümkünse Karabük ve Bartın’daki belediyelerimizi katarak havzayı birlikte planlasak güzel olmaz mı?

İşbirliği ve dayanışmamızı daha ileriye götürüp projelerimizi, teknik elemanlarımızı, iş makinalarımızı, deneyimlerimizi, üretimlerimizi ihtiyacımıza göre paylaşsak,

Belediyelere personel amacıyla kurdurulan şirketleri daha ileri taşısak,

yeni birlikler kursak,

Örneğin belediyelerin ihtiyacı olan her türlü hizmeti ve altyapı malzemesini kendi insanımızla ve yerel malzemelerle bu şirketler aracılığıyla üretip, asfalttan sanat yapılarına, parkeden kent mobilyasına değin herkesin ihtiyacını buradan temin etmesini sağlasak ne güzel olur…

Hem kaynakları verimli kullanmış, hem bölgeden dışarıya para akışını sınırlamış oluruz, hem daha ucuza mal ederek daha çok hizmet yaparız, hem de önemli büyüklükte istihdam yaratarak işsizliğe merhem oluruz.

Şaibeleri de ortadan kaldırarak, halkımıza, çok daha etkin bir belediyecilik hizmeti sunarız.

Birlikte hareket eden yerel yönetimler, bölgenin sesinin daha gür çıkmasını sağlayarak, siyaset üzerinden de baskı oluştururuz, haksızlıklara daha güçlü duruş sergileriz.

Yeni dönemde, bölgenin geleceğinden endişe duyan herkesi akıllarını, ellerini, yüreklerini birleştirmeye, bu samimiyetimizi de tüm ülkeye göstermeye çağırıyorum, bunu başararak Türkiye’ye örnek bir model yaratacağımıza inanıyorum.

Yeter ki samimi olalım, yeter ki başaracağımıza önce kendimiz inanlım.

Konuşmama son verirken, çalıştayın gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Değerli Hocam İlhan Tekeli’ye,

Entelektüel birikiminden her zaman yanımda olduğunu bildiğim ve yararlandığım değerli arkadaşım Erol Köktürk’e ve buraya katılarak arayışımıza büyük katkı ve moral veren sizlere şükranlarımı sunuyor, Çalışmamızın kentimiz, bölgemiz ve ülkemiz için başarılı sonuçlar doğurmasını diliyorum.”

Editör: TE Bilisim