Gönül almak; incinen bir kişinin kalbini, çeşitli vesilelerle hoşnut etmek, evvelden yapılmış bir hatayı muhataba affettirmek için harekete geçmektir. Laf aramızda, öyle kolay bir iş değildir, her babayiğidin harcı değildir. Samimiyet, yumuşak bir lisan, mütebessim bir çehre ister.

Önceden yaşanılan, gözlerimin görüp kulaklarımın işittiği, bazı hatıraları yazmayı, bir vazife telakki ettim kendimce…
Ebeveynlerimden, daha küçücük bir çocukken öğrenmiştim kalp kırmanın ne denli sakıncalı; gönül almanın ise bir o kadar takdir edici olduğunu. Fakat burada annem, babam yahut çocukluğumdan değil; merhum kayınpederim  Hafız Ahmet Hamdi Karagöz…
O, hem anlayışlı ve hürmetli, hem de gönül almayı çok iyi bilen bir babaydı bizim için. Eve geldiği, merdivenlerden yukarı çıkarken o müthiş Kur’anı-ı Kerim sedalarından anlaşılırdı. Adeta kulaklarımızın pası silinirdi ve daha içeri girmeden sesiyle gönlümüzü mest ederdi. Vefatından sonra onun o güzel sesini kulaklarım pek bir aradı. Hatta, bu sebeple beyimden sık sık sesli Kur’an-ı Kerim okumasını istemişimdir.  Annesi de bizimle beraber yaşardı , ona karşı çok hürmetliydi.  Saygıda kusur etmez, “anneciğim” der, başka bir şey demezdi. Biz ona “ ninega” derdik.  Büyük ninemiz genç  yaşta dul kalmış , edepli bir hanım idi.
Bir gün büyük ninega, kayınvalideme sinirlenmiş, söyleniyordu. Kayınvalidem ise, ona görünüp de daha fazla öfkelendirmemek için mutfağa kaçmış, belli ki üzülmüş  ve içerlemişti. Hacı  Babam, annemi bu halde görünce, yanına vardı ellerini avuçlarının arasına aldı ve “Hanum! Hanum! Annemin duasinu senun sayende alacağum tamam mi?” dedi. Kayınvalidem de, “Eyy haci! Tabi! Alacağuz ya ne yapacağuz!” diye karşılık verdi. O zaman, müşahede ettiğim bu sahnenin kıymetini anlayamamışım. Şimdi düşünüyorum da, aman Ya Rabbi! Bu ne büyük bir iletişim tezahürüydü! Gönül almak.. Sadece kendi hataları sebebiyle değil, başkalarının yerine de yüreğe dokunmak..
Rahmetli kayınpederimin zihnimizde, gönlümüzde hoş bir sada olarak yer alan daha birçok hatırası vardı. Ne zaman bir iş başarsam, faydalı bir şeyler yaptığımı görse, hemen alkışlar, sıcacık kalbiyle, “Benim gelinim bir tane! Başka yok!” derdi. Hayırlı işlere yönelik hepimizi şevklendirirdi. Allah mekanını cennet eylesin..
Şimdi düşünüyorum da, o kıymetli insan, bu davranışları kazanmak için, hangi üniversiteyi bitirmişti? Yüksek lisansını nerede yapmıştı? Kaç tane iletişim seminerine katılmıştı? Günümüzde, tozlu raflar arasında hapsolmuş, unutulmuş olan samimiyet, edep, üslup güzelliğini o, hayatında en iyi şekilde yaşamaktaydı. Cenab-ı Hak, İsra Suresi 53.ayette buyurmuş ya hani, “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”.
Rabbimiz bizleri, gönül alan, gönüllerde kalan, Kur’an ve sünnet çerçevesinde yaşayıp, büyüklerinden öğrendiği kıymetli hasletleri hayatına taşıyan bahtiyar kullarından eylesin. Amin…