Mustafa Kıçkı. Mesleğinin çok gözde olduğunu, birçok filme, romana ve şarkıya konu olduğunu ancak hakkında hiçbir kaynak olmadığını görüyor. Bunun sonucunda, 60’lı yılların ilk yarısında bir kitap hazırlamaya başlıyor. Bu kitabı hazırlarken, birçok yere seyahat ediyor, hikayeler dinliyor. Efsaneleri bir araya getiriyor, şiirler-fıkralar yazıyor ve memleketin en kapsamlı şoför kitabını kaleme alıyor.

On bir bölümden oluşan kitap, otomobilin icadı hakkında bilgiler ile açılıyor. Fütürist bir bakış açısıyla otomobillerin ihtiyaçtan doğan bir sanat “sanatın teknik yönü” olduğuna değiniyor. Aya ayak basılmasına iki yıl kalmışken şu tahminde bulunuyor: “İnsanoğlu, yarın bir gün Ay’a ve Yıldızlara yeni icatları olan fezâ gemilerine binip göç etmeye başlarsa, hiç şaşmamak lazım!...”

Yazarın kitabının finalinde belirttiği gibi; “Argoyu biz icat ettik; yeni yeni kelimeler de icabında icat etmekteyiz!.. Bazen küfür edebiyatına da bir şeyler ilâve etmek lütfunda bulunmaktayız!..”

ŞOFÖRLÜK…

Şoförlük dikkat, saygı, beceri, yetenek ve hoşgörü gerektiren bir meslektir.

Şoförler, yalnız araç kullanabilen değil, şoförlüğü iş edinen, yıllarını yollarla paylaşan, insanların dert ortaklığını üstlenenlerdir. 

Hiç tanımadığı insanlarla kader birliği edenler, sırtında tonlarca yükün hem hamallığını hem koruyuculuğunu, gerektiğinde muhasebeciliğini yapanlar. Kentte, köyde, fabrikada, tarlada, maden ocağında ve ihtiyaç duyulan her işte onların yani şoförlerin emeği vardır.

Sanayinin omurga kısmında şoförlük mesleğinin kalifiye hizmet gücü ve emeği vardır. Malımızı, canımızı emanet ettiğimiz, yöneten, sorumlu ve güvenli ama sosyal güvencesi, iş güvencesi olmayan çalışma saatleri vb. kısacası artık mesleğinin adı olmayan şoförler.

TÜRKİYE’DE VE ZONGULDAK’TA İLK OTOMOBİL VE ŞOFÖRLER…

Türkiye’de otomobil tarihi başlangıcına ait bir efsane var: 31 Mart Vakası vuku bulduğunda Hareket Ordusu İstanbul’a girer. Ordunun “Nakliye ve Maekkâre Bölüğü’nde” evvelinde kimsenin rastlamadığı altı vasıta, halkın hayretini kazanmıştır. Bunların dört tanesi üçer tonluk kamyon, diğer ikisi “Hoşkis” marka zırhlı taksidir ve şoförleri de Cezayirli Müslüman Arap Mehmet Ali ve İsmail!
Zonguldak’ta otomobil Cumhuriyet kurulduktan sonra görülmeye başlar. 1930’dan sonra sanayiyle birlikte sayıları artar. Bilinen ilk makam araçları ve sanayide kullanılan nakliye araçlarıdır. Bugüne gelen isimler, Kadir baba, Valilik şoförü ve Atatürk’ün ziyaretindeki makam şoförü Mustafa Erkişi, EKI (Ereğli Kömürleri İşletmesi) Müessese Müdür şoförü Hikmet Bilginer ve Cemil Öztürk’tür…

1950 yılından sonra gelişen Zonguldak, beraberinde şoför ihtiyacındaki artış, taksi, kamyon ve otobüs sayısının artması yeni isimleri ön plana çıkarmıştır. taksici Rizeli Mehmet, taksici Hikmet, taksici Sarı İsmet, otobüs Şoförü Hikmet Çiftçi, otobüs şoförü Japon Hüseyin, taksici Toto Ziya Gültekin… 1960 ve 70’lerde makam şoförü Ferit Yıldırım, makam şoförü Bedri Öztürk, Merkez taksiden değnekçi Rasim Ağa, taksici 26 Kemal, Site dolmuş durağından Yılmaz Polat, daha yakın zamanlarda otobüs şoförü Boncuk, otobüs şoförü Kapuzlu Zeki, Belediye otobüs şoförü Niyazi Demirci gibi efsane isimler…
Eskilerin tamircilerinden Sıtkı usta, Zeynel usta, Nazım usta ve Alyanakları da unutmamak lazım… 

İLK EHLİYET KURSLARI…

Memlekette şoför kursları ilk olarak ordu içinde; Türk-Avusturya işbirliği ile 1914/15 yılında “Makine Terbiye ve Penniye Bölüğü Şoför Kursu” adı altında kurulmuş ve birçok mezun vermiş. Dört yıl sonra Amerikan işbirliği ile sivil bir kurs kurulmuş ve hızla artan rağbet karşısında üç okul daha açılmış: “Pangaltı’nda Mehmet Ali beyin, Şişlide Selâhaddin Beyin ve bir de yakın zamana kadar şoför yetiştirmekte devam eden Tevfik-Fikret Kardeşlerin açmış oldukları okul.”

Cumhuriyet kurulduktan sonra Zonguldak dahil ehliyet belgesi yerel Belediyeler tarafından verilmiş sonraki yıllarda Emniyet Müdürlüğüne devredilmiş…

ŞOFÖRLÜĞE İLK ADIM: MUAVİNLİK…

Ortaokulu, liseyi bırakıp da şoförlüğe soyunan bu otomobil âşıkları, 18’lerine kadar muavinlik yaparlarmış. Muavinler, çalıştıkları yerlere göre üçe ayrılırmış:

Taksi duraklarındaki muavinler: 
Bu muavinler sabahın erken saatlerinden akşamın son seferine dek görev yerinde olmalı. Kişi başına 5 ile 10 arabanın düştüğü muavinliğin görevlerine gelince: Seferden dönen arabaların tozlarını almak, içlerini süpürmek ve ufak tefek tamiratları yapmak. Her şoförden gün sonu 2,5 lira yevmiye alan muavinler, arabaları park yerine sokup çıkarırken, yağlarını, lastiklerini değiştirirken şoförlüğü de öğrenmiş olur. Bunun üzerine bir de son seferin ertesinde şoförler ile birlikte direksiyon alıştırmaları yapan muavinler, alaylı yoldan sınava hazırlanır.

Otobüslerde yetişen muavinler: 
Muavinler genellikle mal sahiplerinin ya da şoförlerin yakın akrabaları olur. Konuşmasını bilen, tahsilli ve yakışıklı gençlerden seçilir. Görevleri yaşlılara ve engellilere yardım edip, tüm müşterilerin isteklerini yerine getirmek olan muavinlerin son görevi de, varılacak yere ulaşıldığında herkesten evvel atlayıp, cevval bir kuvvetle tüm bagajları, kırıp dökmeden beş dakika içinde sahiplerine teslim etmektir. Tipine ve konuşmasına bakılmadan yalnızca dayanıklı olması beklenen şehir içi otobüs muavinlerinin görevi de şoförün her türlü emrinin üstüne bir de biletçilik yapmaktır.

Kamyonlarda çalışan muavinler: 
Bu muavinler diğerlerinden pek farklıdırlar. Kamyonların doğru yüklenmesinden, yol boyunca (özellikle araç yeniyse) şoförün kamyonu sağa sola sürtmemesinden sorumludurlar. Özellikle kış günlerinde, en çok çileyi yine bu muavinler çeker: Takozlardan, zincirlerin takılıp çıkarılmasından onlar sorumludur. Ayrıca dağ başında arıza yapan kamyonu, şoförü yardım bulmaya gittiğinde günler, gecelerce beklemek yine bu bahtsız muavinlerin görevidir.

 


Zonguldak Nostalji
Alıntı: Yüksel Yıldırım

Editör: TE Bilisim