Genel Maden İşçileri Sendikası Kozlu şube Başkanı Hüseyin Kolçak, geçtiğimiz günlerde Zeytin Dalı harekatıyla ilgili yaptığı paylaşımlardan dolayı tutuklanan eşiyle ilgili açıklama yaptı. Kolçak'ın açıklaması şu şekilde.

 

İŞ ARKADAŞLARIMA ve KAMUOYUNA AÇIKLAMA

Günümüzde olan sosyal medya yazılarının pek fazla okunmadığını biliyorum. Ama son günlerde eşimle benim hayatındaki olağanüstü gelişmelerin sonucu bu uzun yazıyı yazmak, gerçeklerin bilinmesi için zorunlu hale geldi. Gerçekleri öğrenmek adına, başından sonuna kadar okuyacak arkadaşlara da şimdiden teşekkür ederim.
Bizi biraz tanıyan ya da gündemi yakından takip edenlerin bildiği gibi, 24.01.2018 Çarşamba günü öğleden sonra, eşim Yasemin Çakıcı Kolçak, evimize gelen emniyet güçleri tarafından ev araması yapıldıktan sonra gözaltına alındı. Sosyal medya üzerinden Zeytin Dalı Operasyonu'na muhalefet ve Cumhurbaşkanı'na hakaret ettiği iddiasıyla, Zonguldak'ta, aynı gün ve aynı saatlerde eşim gibi paylaşımlarda bulunan iki kişiyle birlikte Emniyet'e götürüldü. 25.01 2018 Perşembe günü öğleden sonra alınan savcılık ifadelerinin ardından çıkarıldıkları mahkeme eşimin tutuklu yargılanması, diğer iki kişinin de adli kontrol şartıyla serbest yargılanması kararını verdi. Eşimin tutuklanma gerekçesi, az buçuk hukuk bilgisi olan herkes tarafından skandal olarak nitelendirildi.
Bizi tanıyan, bilen dostlarımız olayı duydukları andan itibaren yanımızda oldu ve olmaya da devam ediyor. Bizler birebir olayın içinde eşimin uğradığı haksızlığın üzüntüsünü yaşarken, o akşamdan itibaren, art niyetli olduğu çok açık olan bazı şahıslar, olay hakkında hiçbir bilgisi olmadan, başta sosyal medya olmak üzere, iş yerlerinde ve sokakta ayaklı mahkemeler kurarak, resmi hukuk ve yargıdan önce, akılları sıra bizi mahkûm etti. Şimdi buradan o arkadaşlara sesleniyorum:
Beni, hem sivil yaşamımdan, hem de yaptığım görevler üzerinden yıllardan beri az çok tanıyor olabilirsiniz. Kişiliğim üzerinden beni sever ya da sevmezsiniz. Seçilerek yaptığım görevler ilgili, saygı sınırları çerçevesinde, sonuna kadar eleştirebilir ya da takdir edebilirsiniz. Bunların hepsine saygı duyarım. Amaaa hiç bilmediğiniz ya da tanımadığınız eşim Yasemin Çakıcı Kolçak'ı bilip bilmeden eleştirme, yorum yapma, suçlama ve hakarette bulunma hakkını kimseye vermem. Önce aşağıdakileri bir zahmet okuyun ve gelin ne söyleyecekseniz yüzüme söyleyin.
Eşim Yasemin, 1967 yılında Zonguldak'ta doğmuş, büyümüş ve lise eğitimini tamamladıktan sonra 1990'lı yılların başında ailesiyle birlikte İstanbul'a göç etmiştir. 1990'lı yıllardan 2016 yılına kadar İstanbul – İzmir- İstanbul arasında yaşadığı sürede, içindeki Zonguldak ve Zonguldaklılık sevgisini hep sıcak tutmuştur. Bu süreçte bir ayağı ve gönlünün bir köşesi hep Zonguldak'ta olmuştur. Yaşadığı ve çalıştığı yerlerde hep sivil toplum örgütlerinde aktif olarak yer almıştır. Bunlardan birisi de 19 Şubat 1932'de Atatürk tarafından kurdurulmuş ve halen genel merkezi Ankara'da olmak üzere Türkiye'nin pek çok yerinde yüze yaklaşan şubesiyle, kamu yararına çalışan dernek statüsünde faaliyetlerini yürüten Halkevleri'dir. Burada üye olarak, odağında insan, toplum ve çevre yararı olan, emek mücadelesi, kadın sorunları, eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok konuda çalışmalar yapmıştır. Yaptığı bu çalışmaların içinde Zonguldak'a, Zonguldaklılara ve biz madencilere mutlaka özel bir yer vermiştir. İstanbul ve İzmir'de yaşarken dahi Zonguldak'ta yaşayan bizlerden daha çok Zonguldak ve madenci için yapılan mücadelelere aktif olarak katılım ve destek sağlamıştır. Örnek mi istiyorsunuz, işte buyurun:
Sizler evinizde otururken, o, İstanbul'dan gelip Çatalağzı'ndaki çevre katliamlarına ve termik santrallere karşı mücadele vermiştir.
Sizler evlerinizde otururken, o, İstanbul ve İzmir'den gelip, tüm madenci eylemlerinin içinde yer almıştır.
Sizler evlerinizde otururken, o, İstanbul'dan gelip, çocuklarımızın geleceği, kadına yönelik şiddetin engellenmesi ve kadın sorunları üzerine paneller düzenlemiştir.
Sizler evlerinizde otururken, o, İstanbul'dan gelip Kozlu'da maden ocaklarına inmiş, gördüklerini duyduklarını ve yaşadıklarını, İstanbul'da televizyon radyo programları ve çeşitli yayın organlarında bizlerin sorunlarını anlatmıştır.
Sizler evlerinizde otururken, o Soma'da kaybettiğimiz 301 kardeşimiz için İstanbul'dan Soma'ya kadar günlerce süren yürüyüşe katılmış, Soma'da yetim madenci çocuklarına ve ailelerine eğitim ve destek toplantıları düzenlemiştir. Bugün maden işçileri, iki günlük hafta tatili ve en az çift asgari ücret gibi bazı haklara sahipse, bunda, biraz da onun o mütevazı çalışmalarının payı bulunmaktadır.
Şiddet ve şiddete dayalı her türlü eyleme karşı çıkan, evlenirken bile madencilerin sorunlarını ön plana çıkarmak için, düğünümüzü kuyu başında yaptıran da bu insandır.
Böyle bir insanın ülkenin içinde bulunduğu sorunlarla ilgili görüşlerini açıklaması son derece doğal olduğu kadar vaz geçilmez bir hakkıdır.
Öte yandan uluslararası hukuk kurallarıyla, anayasamızın bize tanıdığı vicdan ve ifade özgürlüğü çerçevesinde fikirlerini sözlü ve yazılı olarak açıklamak, hiç kimseyi "terörist" ya da "terör sevici" yapmaz. Bunu, ancak, kendi fikirlerinden korkanlar söyler.
Kadı ki, Türkiye Cumhuriyeti şayet demokratik bir devlet olduğu iddiasındaysa, herkesin en başta güvenlik olmak üzere tüm hükümet politikalarını eleştirme hakkı vardır.
Bugün ülkemize yöneldiği iddia edilen silahların, geçmişte sınırlarımızdan alkışlarla geçerken, buna itiraz eden kişilerin, yine aynı çevrelerce "vatan haini" ilan edildiği unutulmamalıdır.
Kimse ucuz laflara kaçıp, hamaset yapmaya kalkmasın. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Sorunlara yaklaşımımız farklı olsa da, her birimiz en az diğeri kadar bu ülkeyi seviyoruz.
Eşim de, en az, bugün ileri geri konuşanlar kadar bu ülkeyi sevmekte, geleceğinden kaygı duyduğu için itirazlarını yükseltmektedir.
Hayatıma girdiği andan itibaren, içinde SEVGİ, AŞK ve MUTLULUK'tan başka bir şey olmayan yepyeni bir dünyanın kapısını açan ve yaşatan can yoldaşım, sevdiğim, kadınım Yasemin'in sonuna kadar yanında ve arkasındayım.
Bütün bunlardan nemalanmaya çalışan, tamamen art niyetli arkadaşlara da şunları söylemek isterim: Ben 1983 yılında çırak olarak çalışmaya başladığım bu kurumda, hem işçilik, hem de seçilerek geldiğim görevleri tüm zorluklara karşın, en iyi şekilde yerine getirmeye çalıştım. Hiç kimseye de şu ana kadar bilerek ve isteyerek bir kötülük yapmadım. Görevimin başındayım. Şubemdeyim. İş yerlerindeyim. Başım dik olarak sokaklardayım. Telefonum 7/24 açık olarak hizmetinizde. Özellikle bu ve diğer konularda konuşulacak bir şey varsa da yüz yüze her yerde konuşmaya hazırım. Bana bir "Geçmiş olsun" deme nezaketinde bile bulunmadan aleyhimde bin türlü propaganda yapan şahısları maden işçisi arkadaşlarımın takdirlerine bırakıyor, saygılar sunuyorum.

Editör: TE Bilisim