İskenderun'da yapılan ve ilimizi Zonguldak Çevre Koruma Derneği Üyesi Lale Karakulak'ın temsil ettiği Türkiye Çevre Platformu toplantısı sonrasında yayımlanan sonuç bildirgesinde, "Tüm dünya ülkeleri yüzünü yenilenebilir enerjiye dönmüşken ülkemizde engellenmeye çalışılması kabul edilemez. Yenilenebilir enerji yaşanabilir bir dünyanın anahtarıdır. Yenilenebilir enerji bağımsız Türkiye, temiz dünya demektir" denildi.

Türkiye Çevre Platformu (TÜRÇEP) Temsilciler Meclisi toplantısı 23-24-25 Mart 2018 tarihlerinde İskenderun Çevre Koruma Derneği'nin ev sahipliğinde İskenderun'da gerçekleştirildi. Adana, Antakya, Antalya, Artvin, Babaeski, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Edirne-Keşan, Eskişehir, Hakkâri, İğne Ada, İskenderun, İstanbul, İzmir, Kastamonu, Kayseri, Kocaeli, Konya, Muğla, Niğde, Ordu, Silivri, Van ve Zonguldak temsilcilerin katıldığı toplantıda bir dizi karar alındı.  Çatalağzı bölgesinde yoğunlaşan termik santrallerin yarattığı kirliliğin de konuşulduğu toplantıda kentimizi Çevre Koruma Derneğinden Zonguldak Belediye Meclis Üyesi Lale Karakulak temsil etti. Prof. Dr. Tanay Sıdkı Uyar'ın koordinatörlüğündeki çalışmanın sekretaryasında A. Oktay Demirkan ve Hasan Yüksel görev yaptı.

BİRÇOK BAŞLIK MASAYA YATIRILDI

Toplumsallaştırdığımız çevre sorunları ve çözüm önerilerinin siyasallaştırılması,  yenilenebilir enerji, Konya kapalı havzası çölleşme sorunu, Beyşehir gölü ve tuz gölü sorunları, termik santrallar karşıtı mücadeleler, nükleer santraller karşıtı mücadele, küresel ısınma ve iklim değişikliği, sağlıkta dönüşüm politikaları ve şehir hastaneleri, siyanürlü altın madenciliği,  tehlikeli atık depolama tesisleri, nehir santralları (HES) sorunları, taş ocakları sorunu, nişasta bazlı şeker ve şeker fabrikalarının satışı konu ve sorunları görüşüldüğü toplantı sonrasında bir sonuç bildirgesi yayımlandı.

YENİLENEBİLİR ENERJİ YAŞANABİLİR BİR DÜNYANIN ANAHTARIDIR

"Ülkemizin enerji bağımsızlığı ve dünyamızın iklim değişikliği ile mücadelede en önemli güç yenilenebilir enerjidir" denilen bildiride, "Ancak maalesef ülkemizde bazı gruplar, platformlar özellikle rüzgâr, güneş ve biyogaz enerji sistemleri hakkında bilerek ve isteyerek olumsuz, gerçeği yansıtmayan, hakkaniyete ve hukuka uygun olmayan bilgiler paylaşarak algı yönetmeye çalışmaktadır. Yenilenebilir enerji hakkında yalan/yanlış bilgilere itibar edilmemelidir. Tüm dünya ülkeleri yüzünü yenilenebilir enerjiye dönmüşken ülkemizde engellenmeye çalışılması kabul edilemez. Yenilenebilir enerji yaşanabilir bir dünyanın anahtarıdır. Yenilenebilir enerji bağımsız Türkiye, temiz dünya demektir.Yenilenebilir enerji ve enerjinin etkin kullanımı tüm siyasi partilerin programlarına alınmalıdır. Kent planlamaları yapılırken coğrafi koşullar, jeolojik koşullar, doğal koşullar göz önüne alınmadan planlamalar yapılmamalıdır" denildi.

SAĞLIK ETKİ DEĞERLENDİRMESİ DE YAPILMALIDIR

Bildirgede, "Çanakkale, Çatalağzı, İskenderun Körfezi gibi bölgelerde yoğunlaşan termik santral projelerinin birçoğu ithal kömürle çalışacaktır. Termik santrallerin ÇED raporlarında işletmelerin sağlığa etkisinin yer almaması bir eksikliktir. Santrallerle ilgili ÇED raporları hazırlanırken çevredeki diğer kirleticiler ve termik santral projelerinin yaratacağı toplam etki bilerek ihmal edilmektedir. ÇED sürecinde bölgede bulunan diğer sanayi tesisleri ile birlikte düşünülmesi ve mutlaka sağlık etki değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir. Kümülatif etki her zaman göz önünde bulundurulmalı stratejik ÇED ve ÇED süreçlerine sağlıkçılar ve halk sağlığı uzmanları mutlaka dahil edilmelidir.

Yatırımlarla ilgili ‘Sağlık Etki Değerlendirmesi' konusunda bir mevzuat çalışması yapılmalıdır" şeklinde görüşlere de yer verildi.

BEYŞEHİRGÖLÜ İÇİN BİR GÖL YÖNETİM BİRİMİ OLUŞTURULMALIDIR

Ülkenin çeşitli yerlerinde yaşanan çölleşmenin de önemli bir tehlike olduğuna vurgu yapılan bildirgede, "Konya kapalı havzasının büyük bir bölümünde yarı kurak bir iklim hüküm sürmektedir. Havzada bulunan sulak alanların yaklaşık %65'i yitirilmiş durumdadır. Beyşehir Gölü Türkiye'nin 3. büyük, tatlı su gölü olarak da en büyük gölüdür. Beyşehir Gölü'nün kurtarılması için acilen, teknik bilgi birikimine sahip uzmanlardan kurulu tam yetkili bir göl yönetim birimi oluşturulmalıdır, gölü besleyen derelerin ve kaynakların ıslahı sağlanmalı, göl çevresinde erozyonu önleme çalışmaları için bitki deseni ve ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmeli, göl su girişi ile su çekimi dengeleri iyi ayarlanmalıdır.Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü'nün, yıllık ortalama yağışın en az olduğu Konya kapalı havzasında yer almaktadır. Göl ve çevresinin ise doğal bitki örtüsü bakımından fakir, karasal ve yarı kurak ikliminden dolayı yarı çöl niteliğindedir. Yeni açılacak tuzlalar nedeniyle göle dolgu yapılmaktadır ve sonuçta göl iki parça haline gelecektir" denildi.

SUYA ULAŞIM HAKKINA DARBE VURULDU

Ülkede yaşanan diğer çevre sorunlarına da değinilen bildirge şu ifadelerle son buldu: "Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği'nin kıta içi yüzeysel su kaynaklarının korunması vekoruma alanlarındaki yapılaşma yasakları ile ilgili 16,17,18, 19 ve 20. maddelerinin iptal edilmesi, tüm canlıların yaşam gereksinimi olan suya ulaşım hakkına bir darbe niteliğindedir. Derhal düzeltilmelidir. Ülkemizin en değerli doğal yöreleri olan Artvin ve Kaz Dağları'ndaki vahşi madencilik faaliyetlerinin bölgeye verdiği zararlar göz önünde bulundurularak derhal durdurulmasını talep ediyoruz. Tabiat ve Biyoçeşitliliği Koruma Yasa Tasarısı ile doğanın sermaye tarafından talan edilmesi önündeki tüm engellerin kaldırılmak için gerekli yasal zeminin" hazırlanmaya çalışılmaktadır.  Koruma altındaki alanlar enerji bahanesiyle şirketlere açılmaktadır.Vadilerimizde doğanın yasaları geçerlidir! Sermayenin talan yasalarını vadilerimizde uygulatılamaz. Munzur Vadisi ve Hasankeyf korunmalıdır.Şeker pancarından yapılan şeker üretimi kısıtlanınca mısırdan elde edilen nişasta bazlı şeker tüketeceğiz. Nişasta bazlı şeker kimyasal yollarla elde edilen tamamen kanserojen bir maddedir. Şeker Fabrikalarının satışı bu projenin bir adımıdır Nişasta Bazlı Şeker (Mısır Şurubu) piyasada satılmakta olan tatlı ve tatlandırıcı içeren tüm yiyecek ve içeceklerde bulunan kanserojen bir maddedir. Satışlara karşı çıkılmalı ve nişasta bazlı şekerden öncelikle çocuklarımızı korumalıyız."

 

 

 

Editör: TE Bilisim