Karabük Üniversitesi (KBÜ) Türker İnanoğlu İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Radyo, Televizyon ve Sinema bölümü Öğretim Üyesi Bedirhan Karakurluk akademik kariyerini, çalışmalarını ve Karabük kültür ve sanatına dair gözlemlerini anlattı; “Öğrencilik benim içinde bitmiş değil. Ben de her gün yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum” diyen Karabüklü genç akademisyen sorularımızı yanıtladı.

Minik öğrenciler pür dikkat dinledi Minik öğrenciler pür dikkat dinledi

İlk video klip çalışmanızın Farazi v Kayra ile olduğunu biliyoruz. Karabüklü sevilen rapçi Kayra ile yolunuz nasıl kesişti. Bize biraz Kayra’dan ve ilk çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Kayra benim mahalleden arkadaşım. Apartmanlarımız sırt sırtaydı. Benden yaşça biraz büyüktür, birlikte top oynardık. Ben lisedeyken onlar üniversitedeydi ve müzik yapmaya başladılar. Üniversite zamanı yayınladıkları bir demo albüm vardı. O albümü ben Karabük’te lisedeyken satıyordum. O zamanlar rap müzikte bandrollü albümler yoktu ve elden satış yapılıyordu. Onun vesilesi ile ben de onların parçalarına video klip çekmeye başladım. Çocukluğumdan beri bir şarkıyı dinlerken gözümü kapattığımda veya yolculukta uzaklara baktığımda hayalimde dinlediğim şarkıya bir klip çekerdim. Klipler aslında bir alıştırma gibiydi. Kısa film veya uzun metraj film çekmeden bir alıştırma gibi beni o dünyaya hazırlayacak bir şeymiş gibi geliyordu. Bu şekilde başladık.

Ünlü rapçiler Joker, Ados ve Da Poet sizin video klip filmografinizde önemli yer tutuyor. Onlarla nasıl tanıştınız? Klip çekimlerinizde Karabük’ü tercih etmenizin özel bir sebebi var mı?

Geçmişte Ados Karabük’e konsere gelmişti. Kayra’nın konserinde o da çıkıyordu. Onunla orada tanıştık. Facebook’tan önce Myspace vardı ve Myspace üzerinden de mesajlaşıyorduk. O benim kliplerimi ben de onun şarkılarını çok beğeniyordum. İnşallah birlikte bir şeyler yaparız diyorduk. Da Poet ile de Ados’un klibinde ve dahil olduğu grubu 90BPM’in kliplerinde birlikte çalıştık. Geçmişte HipHopLife diye bir websitesi ve oraya ait bir firma vardı. Oranın sahibi Ulaş, Kayra’nın arkadaşıydı. O da kliplerimi çok beğeniyordu. Benim başkalarına da klip çekmem gerektiğini düşünüyordu. İstanbul’da olmadığım için bana çok fazla iş ayarlayamıyordu. Sanatçılar çok fazla Karabük’e gelip bir şeyler çekmek istemiyorlardı. Ama bir şekilde anlaştık ve Ados’un Kamber klibi dışında tüm klipleri Karabük’te çektik. Kliplerde aslında insanların çok bilmediği Karabük’ün dört bir yanından yerleri gösterdik. Eskipazar’ın bir köyünde taşın içinden termal su çıkan bir yer var. Joker’in klibini orada çektik mesela. 90BPM’in klibini de oraya yakın bir yerde çektik. Bölgedeki hem şehirle alakalı şeyleri hem doğal güzellikleri göstermeye çalıştık. Mesela Yenişehir Sineması. Bizim çok büyük bir değerimizdir. Yenişehir mahalle olarak bizim için çok değerli. Eskiden orada çok örnek bir sosyal yaşam varmış. Mühendisler Lokali, Memurlar Lokali, İşçiler Lokali gibi. Oradaki lojmanların şehircilik düzeni, herkesin belli bir bahçesinin olması, insanların nefes alacak bir ortamda yaşaması gibi. Çok örnek bir mahalledir orası. Şimdi yavaş yavaş restore ediliyor. Yeniden topluma kazandırılacak. Kliplerimizde oraları hep göstermeye çalıştık.

Mertel Kasetçiliğin hikayesini anlatır mısınız?

Klibi çektiğimiz yer aslında Mertel Kasetçilik değildi. Onun üst tarafında bulunan başka bir kasetçiydi, Mertel Kasetçilik dükkanının sahibi dükkanında klip çekmemiz için bize izin vermedi. O yüzden başkasının dükkânında çektik. Şu anda bile öğrencilerimiz gidip Mertel Kasetçilik’i bulmaya çalışıyorlar ama kapanmış galiba.

Kliplerinizde ilham aldığınız bir isim var mı, kliplerinizin bu kadar sevilip izleneceğini düşünüyor muydunuz?

Japon Sinemasından Takeshi Kitano benim en takdir ettiğim ve en sevdiğim sinema yönetmenlerinden biridir. Kamber klibi Kitano’nun 5 farklı filmine saygı duruşu niteliğindeydi. Ados’da Japon sinemasına ve animelere çok düşkündü. Bende klibinde bu ikisini birleştirmeyi denedim ve galiba güzel bir şey çıktı ortaya.

Açıkçası izlenme işini de pek çözemedim. İnsanlar neye kıymet veriyor neyi izliyor ben de her zaman tahmin edemiyorum. Yener’e çektiğim “Çocuk” klibinin çektiğim klipler arasından en zayıfı olduğunu düşünüyorum ama en çok o izlendi. Klip Karabük’te çekildi. Benim çok patlar, çok güzel görünüyor diye düşündüğüm klipler 30-40 bin izlendi. Çok iyi olmadı dediğim klipler de 9-10 milyon izlendi. Tam kestiremiyorum ama elimden gelen en iyi işi yapmaya çalışıyorum.

Çekerken en zorlandığınız klip hangisiydi?

Ados’un Kamber klibini çekerken İstanbul Suadiye’de sörf tahtası ile bir sahne çekecektik. Sörf merkezinin olduğu yere geldik. Güneşli bir hava vardı. Orada extreme sporlarla ilgili TRT’ye 60 bölüm program çeken bir beyefendi ile sohbete başladık. Bize kendi maceralarını anlattı. Biz de ona kendi çalışmalarımızı anlattık. Bir baktık ki 2-3 saat geçmişti sohbet ederken. Çekimi bir an önce yapalım dedik. Dışarıya çıktık. Hava kapkaranlıktı. Denizin kenarında insanları uyaran bir sistem var. Herkesin kıyıya dönmesi için çana vuruluyordu. Dalgalar yükselmiş durumdaydı. Ben akşama Karabük’e geri dönecektim ve o çekimi bitirmemiz gerekiyordu. Normalde klibi karakterin sörf tahtasını alıp denize girdiği bir sahne ile bitirecektik. Hava böyle olunca bazı sahnelerden vazgeçmek zorunda kaldık. Sanatçı arkadaşımızın sörf tahtasını alıp yürümesi gerekiyordu. Rüzgar yüzünden arkadaş yürümekte zorlanıyordu. Denize gireceği sahneyi de fırtına yüzünden iptal etmek zorunda kaldık. Deniz kenarına geldi oturdu. Öyle bitirdik klibi.

Günümüzde video klip sektörünü nasıl buluyorsunuz? Teknik açıdan beğendiğiniz isimler var mı?

Benim büyüdüğüm zamanlar müzik kliplerinin patlamaya başladığı zamanlardı. Çocukken izlediğim müzik klipleri daha çok sanatçı performansı odaklıydı. Basitti. Zamanla kliplerde çeşitlenmeye başladı. Öykü anlatan klipler ortaya çıkmaya başladı. Ben çocukken bu öykü anlatan kliplerden çekinirdim, bana biraz kaotik gelirdi. İlhan İrem’in Anlasana, Sibel Alaş’ın Adam, Sertap Erener’in Rüya klibi beni biraz ürkütürdü ama izleyip anlamaya çalışırdım. Bende pozitif olarak bunlardan kendime bir şeyler almışım. Kliplerimde bir öykü anlatmaya çalıştım. Kısa film gibi olmasını istedim. Günümüzdeki kliplerin müzik piyasasının yatırım alanı genişledikçe nitelik bakımından özellikle teknik ekipman bakımından sinema filmlerine taş çıkartacak bir yapısı var. Türkiye’dekiler de dahil. Görsel açıdan çok zengin. Ama öykü anlatım konusunda çok istekli değiller. Nedeni ise, set dekoru üzerinden performansa dayalı klipler bir gün içerisinde çekilebiliyor ama öykü anlatacak klipler 2-3 gün sürebiliyor. Bu da hem masraf bakımından hem de sanatçının buna uyum sağlaması bakımından problemli olabiliyor. Sanatçı uğraşmak istemeyebiliyor. Müzik video kliplerini sadece endüstriyel bir tanıtım unsuru olarak görenler hikaye anlatımına çok yanaşmıyorlar. İşe sanat açısından bakanlar bu tarz şeyleri seviyorlar.

Bir kısa film deneyiminiz de olmuş. Bize ‘Karanlıkta’ filminizden bahsedebilir misiniz?

Ablamın bana anlattığı bir öykü ile başladı aslında. Üzüldüğüm bir mesele ile ilgili bir film yapıp kamuoyu oluşturmak istedim. Karanlıkta filmini de Karabük’te çektik. Birkaç film festivalinde gösterildi ve finale kaldı ama bizim beklediğimiz reaksiyonu almadı. Benim ilk çektiğim filmdi ve bütçesi yok denecek kadar azdı. Reaksiyon alamamasını biraz da buna bağlıyorum.

Geçen yıl Safranbolu’daki 24. Altın Safran Belgesel Film Festivalinde bir de fotoğraf sergisi açtınız. Sergi fikri nasıl gelişti, dönüşler nasıldı?

24. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali kapsamında Mukarnas’ın İzinde: Türkiye – İran isimli Geleneksel Türk-İslam Sanatlarından Mukarnas ile ilgili bir fotoğraf sergisi açtım. Güzelde bir teveccüh de oldu. İnsanlar beğendiler, takdir ettiler. Mukarnas; Türk-İslam sanatının mimaride kullandığı bir bezeme unsuru. Bir süsleme sanatı örneği. İçerisinde hem geometrik hem de arabesk bazen de kaligrafik öğeler barındırıyor. Çok zengin ve belirli açılardan bakıldığında şaşırtacak seviyede ilgi çekici bir görselliği var. Bu görselliği bu alanda farkındalık üretmek, geleneksel sanatımızı insanlara tanıtmak adına fotoğrafladım. Ben bu işi kendime misyon edindim ve herhangi bir kurum ya da kuruluştan destek almadan Türkiye’de 40’ın üzerinde şehirde, yurt dışında çektiklerim ile de toplamda 60’ın üzerinde şehirde fotoğraf çektim. Buralarda çektiğim fotoğraflardan yaklaşık 30 tanesini sergimizde gösterdik. İlerleyen zamanlarda bunu kitaba dönüştürme fikrimiz var. İngilizce olarak kendi sanatımızı Türk-İslam sanatını dünyaya tanıtacak bir fotoğraf ve kitap projesi.

Festivaldeki sergiden hemen önce Tasavvuf ve Sinema adlı kitabınız yayınlandı. Kitapta nelerden bahsettiniz, tasavvuf ve sinemayı hangi noktada bağdaştırdınız?

Sinema batı menşeli bir sanat ve tasavvuf da geleneksel sanatlarımıza her zaman fikri anlamda destek olmuş, referans noktası olmuş bir alan. Kitabımızda Türk sinemasının tasavvufi referanslarla öykü anlatıp anlatamayacağı, bunların bir araya gelip gelemeyeceği şeklinde fikri bir tartışma ortaya koymaya çalıştık. Kitapta tasavvufun ne olduğundan, İslam ve sanatın nasıl bağdaştığından, Türkiye’de tasavvuf merkezli bir sinema olmayışının nedenlerinden bahsetmeye ve böyle bir şey olursa nasıl olurun cevabını vermeye çalıştım.

Karabük’ün kültür ve sanat yaşamına dair düşünceleriniz neler?

Çocukluk yıllarımdan beri büyüklerimden Karabük’ün 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda önemli sanatçıların mutlaka geldikleri bir şehir olduğunu dinledim. Meşhur sanatçıların Yenişehir Sineması’na veya stada gelip konser verdiği, önemli filmlere Karabük’te gala yapıldığı anlatırdı bize. Bu örnekler hep yaşamayı istediğim ama yaşayamadığım örnekler. Ben de bir Karabüklü olarak bundan sonra böyle örnekler yaşamak isterim. Buranın bir Cumhuriyet kenti olması sebebiyle bir kültür sanat merkezi olabileceğini düşünüyorum. Bunun için belki kültür sanata yönelik etkinliklere ağırlık verilmesi, Karabük’ün ruhunu oluşturan Yenişehir bölgesindeki lokallerin ve sinemanın yeniden canlandırılmasıyla burada daha büyük daha güzel etkinliklerin olabileceğini düşünüyorum. 90’lı yıllarda Nejat Uygur her sene gelirdi buraya. Her sene yeni çıkan oyunu gelirdi. Önemli büyük tiyatrocularımızın geldiği bir ortam yeniden oluşmalı diye ümit ediyorum. Tabii halkın da bunlara teveccüh göstermesi gerekir. Suçu sadece yöneticilere atmamak gerekir aslında. Bazen yapılan etkinliklere katılım sağlanmıyor. Yönetici de halk bunu istemiyorsa ben bunu yeniden yapmayayım diye düşünebiliyor. Herkesin sahip çıkması gereken bir mesele kültür. Karabük’ü sanat açısından daha iyi bir yere getirmemiz lazım.

Dijitalde içerik üretmeye nasıl karar verdiniz?

Şu anda YouTube işine girdik. Normalde klip çekmekten de film çekmekten de çok keyif alıyorum ama sinema ve video prodüksiyonu çok maliyetli işler. Bir ekip çalışması gerektiriyor. Ekip olduğu zaman maliyetler otomatik olarak artıyor. Bir yere gidip çekim yapacağınız zaman yakıt, yeme-içme, konaklama gibi bir sürü maliyeti var. Youtube için bir kamera, tripod ve ışıklı bir mekân yeterli olabiliyor. Zaman geçtikçe bu işin daha pratik, daha yapılabilir olduğunu düşünmeye başladım. Evimin altına stüdyo gibi bir oda yapmayı düşünmüştüm. İleride Youtube işine girersem diye. Bunu da gerçekleştirdik. Öğrencilerim sürekli bir Youtube kanalınız olsun bir şeyler çekin diyorlardı bana. Ailemin de böyle telkinleri vardı. 2023 yılının sonunda öğrencilerimden birisi bunu yapalım artık hocam dedi. Bu şekilde başladık. Kanalımızın ismi İkonoklast. Şimdilik bir tanesi benim uzmanlık ya da ilgi alanlarıma yönelik bir şeyler anlattığım ‘The Bedirhan Hoca’, diğeri ise Karabük’te çeşitli alanlarda uzmanlığı olan veya ilgi alanı olan arkadaşlarımızın çıktığı ‘Bir Bilen’ isimli iki programımız var ama ilerleyen günlerde yeni formatlar da denemeyi planlıyoruz.

Sizi seven ve takip eden öğrencilerinize tavsiyeleriniz nelerdir?

Aslında öğrencilik benim için de bitmiş değil. Ben de her gün yeni şeyler okumaya, öğrenmeye çalışıyorum. Kendime bir şeyler katmaya çalışıyorum. Kızıma ve öğrencilerime bir şeyler aktarabilmek için her zaman daha dolu bir insan olmam gerektiğini düşünüyorum. İnsanlık her zaman bir süreci takip ediyor. Bu bir bayrak yarışı gibi. Bizden sonra başka nesiller var. Onlara daha iyi bir dünya bırakmamız lazım. Onların da kendilerinden sonra gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakabilmesi için, toplumun daha müreffeh, daha sağlıklı bir toplum olabilmesi için herkesin elini taşın altına koyup bu uğurda mücadele etmesi gerekiyor. Öğrencilerime ve değerli okuyuculara tavsiyem budur. (Sevgi Özdemir)

Kaynak: Haber Merkezi